Cuma, Ekim 29, 2010

SİZİ İSTEMİYORUZ !


Sesinizi duymak bile iğrendiyor artık bizleri, bir de hayal edin suratlarınızı görünce ne duruma düşeceğimizi... Ciddiyetiniz bacak aranızda sizin, ahlak bekçisisiniz halbuki. İşiniz sansasyon yaratmak, düşünmeden söylüyorsunuz dediklerinizi. İş ahlakınız da yok sizin... Açık bırakılmış cep telefonlarıyla girersiniz yayına ancak siz. Birisi sizin hakkınızda bir şey söyleyince kaplan kesilirsiniz, ama siz karşıdakini madara etmeye kalkışınca alkış alırsınız. Siz ki medya maymunlarısınız... Siz ki birilerinin adamlarısınız... Ama korkaksınız ! Sen ki Ahmet Çakar, RTÜK başkanından azar yemiş, bu yüzden hiç bir büyük kanala kapağa atamamışsın. Sen ki Erman Toroğlu, Aziz Yıldırım'dan çizik yemişsin gıkın bile çıkmamış, tribünlerde küfür yemişsin kalkıp gitme erdemine bile erişememişsin... Siz ki bu ülke futbolunun kangrenisiniz, siz ki bu ülkenin televizyonlarının aptalca olmasının 1 numaralı sebebisiniz... Evet, istemiyoruz sizleri !!! 

Salı, Ekim 26, 2010

Ahtapot Paul'ü Kaybettik...



Ahtapot Paul reyiz bugün itibariyle aramızda yok artık... Her ne kadar ''hile var oğlum hep aynı tarafa gidiyor'' söylemlerine yol açsa da, Dünya Kupası'nın en karlı bahisçisiydi kendisi. Huzur içinde yat Paul, özleyeceğiz seni...

Pazartesi, Ekim 25, 2010

Işığı Gördük, Bekliyoruz...



Schuster döneminin en kötü maçını oynadı bugün Beşiktaş. Evet, o umut veren, bizi heyecanlandıran o takım yoktu bugün sahada. Bu maçta Beşiktaş adına Necip ve Onur'dan başka konuşulacak olumlu bir şey yok açıkçası. Denizli dönemini hatırladım. Oyundan çok skora oynayan bir Beşiktaş vardı sahada. Tamam belki Schuster'in son dakikalarda yaptığı değişiklikler, aldığı riskler tezimi çürütür nitelikte ama sahadaki oyuna bakınca sizde benimle aynı görüşü paylaşırsınız.


Hafta içi oynanan maçın mental ve fiziki yönden getirdiği yorgunluğu da göz önüne almamız gerek elbette ki. Bu noktada da hemen bir klişe karşımıza çıkacak ama... ''Büyük takım olmak istiyorsan, haftada 3 maç yapacak kalibreye ulaşmak gerek'' evet çıkış noktamız bu olmalı, Beşiktaş bugün büyük takım gibi mi oynadı ? Bu düşünceden yola çıkıp değerlendirmemiz lazım. Porto karşısındaki takım büyük takımdı ama Kayserispor karşısındaki Beşiktaş büyük takım değildi, en azından oyun olarak. 




Tehlike çanları yavaş yavaş çalıyor Beşiktaş için... Başlayacak o çok sevdiğimiz basın mensupları Beşiktaş ile hiçbir ilgi alakaları olmamalarına rağmen ; ''Schuster bu muydu ?'' yok efenim ''Beşiktaş'ın suçu ne ?'' gibisinden manşetler atılacak. Rijkaard'ın başını nasıl yedilerse Schuster'in de başını yemek isteyecekler... Del Bosque'yi ye Tigana'yı ye onu ye bunu ye... Sonrada Türk futbolunun neden düzenli bir sistemi yok de. Oh be ne ala memleket. Sen didin uğraş ama iki tane sığ düşünceli adam harcasın tüm emeklerini. Beşiktaş taraftarından tek isteğim bu provakatörlerin oyuna gelmemeleri. Eninde sonunda düzlüğe çıkacağız, kimse merak etmesin. Quaresma var iken şampiyon ilan ediliyoruz, o yokken sonuncu. Nasıl çıkacağız bu işten anlamadım.


Yiğidi öldürelim ama hakkını yemeyelim, Kayserispor iyi top oynadı. Baştan itibaren gol pozisyonlarına giren ve etkili olan taraftılar. Sonunda da aldılar maçı zaten. Özellikle Furkan ve Hasan Ali'nin oynadığı oyundan etkilendim, milli takım için iyi birer opsiyon olabilirler. Hiddink değerlendirmeye alacaktır zaten bu oyuncuları. Hasan Ali'nin bir balon olmadığını gördük en azından. Mehmet Eren'e de ayrı bir parantez açmak gerekir kanaatimce. Ligin en kaliteli kanat oyuncularından, ama istikrar problemi olduğu için bir üst seviyeye çıkamadı bir türlü. Bu maçta Hilbert'in kanadını delik deşik etti. Özellikle Furkan'a ve Moritz'e hazırladığı pozisyonlar harikuladeydi. Bu maçta hakemi eleştirme zahmetine girmiyorsam bir numaralı etkendir kendisi. 


Hakemi eleştirme zahmetine girmeyeceğimi söyledim. Sadece, şu maçtan sonra Mehmet Özhaseki ve Süleyman Hurma'nın şukusunu alacağını söyleyebilirim. Onur ve Necip maçın izlenilmesi için bir diğer sebepti, benim açımdan... Necip artık takımın bir parçası oldu, gittikçe üstüne koyuyor. Onur'dan da beklentim bu. Şu maç özelinde Onur hakkında bir şey söylemek güç ama iyi sinyaller verdiği kesin. Necip'in ilk zamanlarını hatırlayalım o da böyleydi. Biraz pişmesi lazım kısacası, ilerleyen maçlarda performansının artmasını bekliyorum. Nihat konusuna girmek bile istemiyorum, keza midemi bulandırmaya başladı artık. Sene başından beri söylüyorum ; Nihat eski Nihat değil... Kanatlarda oynayamıyor, tek çözüm forvet oynaması. Eğer yararlanılacaksa bu bölgede yararlanılmalı öbür türlü oyunun içine giremiyor ve uzaktan şut çekip bizi çileden çıkarıyor. Yani klasik Türk forvet triplerinde şu an Nihat. Ne diye haykırıyorduk biz en zor zamanlarda tribünlerde ? ''İnanın çocuklar, güzel günler göreceğiz, güneşli günler'' diye değil mi ? Bekleyeceğiz, göreceğiz...

Cumartesi, Ekim 23, 2010

Perşembe, Ekim 21, 2010

Hakan ?


Manisaspor maçında ıslıklanmasına müthiş bir tepki göstermişti tribünler, ama artık kredisini tüketti. Schuster'de de hata var tabii ki, resmen Hakan'ı taraftarların önüne attı şu maçla... Sadece bendeki kredisi '' 0 '' değil Hakan'ın. Diğer taraftarlarda böyle düşünüyor, düşünmeseler maçın son anlarında ıslıklamazlardı Liverpool fatihini. Eğer bir maçta daha böyle oynarsa sonuç hezeyan olur onun için. Cenk ve Rüştü'nün sırası geldi de geçiyor, umarım Schuster Hakan konusunda inada binmez. Böylelikle hem Hakan küfür yemekten kurtulur hem de biz ekran başında kederlenmekten kurtuluruz.

Çarşamba, Ekim 20, 2010

Alakaya Maydanoz #2 ; CR/Q 7



Ricardo Quaresma ve Cristiano Ronaldo... Alex Ferguson Ronaldo yerine Quaresma'yı alsaydı.......... Şaka şaka o muhabbete girmeyeceğim, bu alanda saçmalama katsayımı evereste tırmandırma hevesi içindeyim ve bunu da başaracağıma inanıyorum. Neyse efenim gelelim konumuza. Konumuz, daha doğrusu sorumuz ; Quaresma'nın olduğu bir takıma Cristiano Ronaldo gelirse ne olacağı şeklinde. Durun durun hemen ''taktik-tekniğe girecek bayıltacak yine yeaaa'' demeyin, sadece işin daha renkli bir boyutuna gireceğim.


Dünya üzerinde ki bütün spor kulüpleri büyük bir oyuncu aldıkları zaman mutlaka o oyuncunun getireceği marketing gelirini de hesaplar. Hatta bazı kulüpler bonservis bedellerini bile bu parayla karşılayabilmektedirler. Futboldan bir örnek vermek gerekirse ; dünyanın en pahalı oyuncusu olan Cristiano Ronaldo için Real'in Manchester United'a ödediği rakam 90 milyon € buna karşılık Real'in Adidas'tan aldığı para 762 milyon €(2007 yılına göre)... Karşılaştırmaya gerek duymuyorum, 762'nin yanında 90 biraz çerez gibi kalıyor. (NOT : Uğur Meleke'nin konu hakkındaki yazısını okumak için sizi şöyle alalım.) Yanılmıyor isem ; Ronaldo'nun yıllık kazancı sadece formasından kazanılan gelirle bile ödenebiliyor...
Durum böyleyken futbolcuların sırt numaraları da önem kazanıyor. Yine Ronaldo'dan gidelim ; United'da iken giydiği numarayı Real'e gelirken bırakmak zorunda kaldı o numaranın Raul'de olması sebebiyle. Fakat Raul gittikten sonra sırtına geçirdi 7 numarayı. Ancak o numara Raul yerine başka birisinde olsaydı mesela ; Higuain'de... O 7 numara Arjantinli'ye yar edilmezdi, tıpkı Kaka'nın gelirken Gago'nun 8 numaralı formasının üstüne atlaması gibi... 


Ülkemizde de bu tip örnekler mevcut. En yakın tarihte olanlarından bahsedelim. Nihat, Beşiktaş'a geldiği sezon 8 numara Uğur İnceman'da idi. Fakat Nihat gibi bir starın(!) takıma kazandırılması Uğur'un bu forma numarasını taşımasına engel oldu. Sonuçta ; Nihat 8'i aldı Uğur 25'i. Yine Beşiktaş'tan gidelim... Sezonun en bomba transferi Ricardo Quaresma'da numara hırsızlarından. O da Beşiktaş'ın genç sağbeki Rıdvan Şimşek'in numarasına kondu, tıpkı Nihat gibi... Bir de Galatasaray'da yaşandı sanırım bu tip bir olay. Lincoln transfer edildiğinden 10 numara o dönemler Necati Ateş tarafından giyiliyordu. Lincoln mektup mu ne yazıyordu Necati'ye ''10 numarayı bana verir misin ?'' diye. Necati ilk başlarda kabul etmese de yöneticilerin baskıları sonucunda 35 numarayı giyeceğini açıklamıştı hatta. Ancak Kalli Necati'yi postalayınca 35 numarayı giyemedi Galatasaray'da.


Şimdi ise gelelim asıl konumuza ; '' Q7'nin olduğu bir takıma CR7 gelirse ne olur ?''  sorusuna yani. Evet içinden çıkılması güç bir konu. Sporting Lizbon'u saymazsak sadece milli takım forması altında gördük bu ikiliyi aynı takımda. Euro 2008'de Ronaldo ; 7 numara ile mücadele etmişti, Quaresma ise ; 17 numarayla. Ronaldo'nun şu anda bulunduğu konum itibariyle 7 numarayı alma ihtimali daha yükseklerde gibi. Ancak forma numarası Quaresma da ise durum biraz zor gibi. İki oyuncununda egoları Nepal'deki dağların yükseltisinden bile fazla... Bu durumda galibi ve 7 numaranın sahibini yapılacak olan yetenek yarışmaları belirler diyorum ve saçmalama evremi tamamlıyorum.


 Hee bu arada alttaki anketten oy verebilirsiniz kimin yetenek yarışmasını kazanıp 7 numarayı alacağı konusuyla ilgili olarak.


Pazartesi, Ekim 18, 2010

Fabricio Oberto Efes'e Mi Geliyor ?


TheHoopsMarket'e göre ; Efes Pilsen Fabricio Oberto'ya kontrat teklifinde bulunmuş. Oberto'yu bilen biliyor, son Dünya Şampiyonasında canlı izleme fırsatımız da olmuştu kendisini... Bu transferin gerçekleşmesinin tek engeli ise Portland Trail Blazers imiş. Portland'ın pivot sıkıntısı hepimizin malumu, müzmin sakatlar ordusunun yükünü çeken Juwan Howard'da Miami'ye gidince Oberto'ya yönelmişler anlaşılan. Ne yalan söyleyeyim Portland'a da iyi gider. Hem takımın tecrübe kazanmasına yardımcı olur, hem de iyi bir backup center olur. Yalnız Oberto fazla para isterse bu transfer yatabilir bence, çünkü zaten Portland'ın pota altı oyuncuları ''cam adam Gökhan Zan'' klasında sakatlanıyorlar bu durumda elde sadece Jeff Pendergraph kalıyor. Onunda vaziyeti belli zaten. Tamam belki play-off'lar da kaldırabilir orayı Oberto ama normal sezonda kaldıramaz. 35 yaşında NBA temposunda oynamak her babayiğidin harcı olamaz zaten. Portland oraya bir pivot daha alacaktır tahminlerime göre, ama belli olmaz uzun rotasyonunu böyle de bırakabilirler.


Efes Pilsen'e gelmesi ise çok çok çok müthiş bir olay olmaz elbet ama yine de iyi bir transfer olur. Sezon başı transfer edilen Raduljica'nın sakat olması pota altını sıkıntıya sokuyordu zaten, bu transfer ilaç mahiyetinde olabilir. Fakat ; ben bu transferin taktiksel bir hamle olmadığı kanaatindeyim. Cumhurbaşkanlığı Kupasında -zorla- kazanılan Fenerbahçe Ülker ve ligde kaybedilen Antalya maçının bu transfere ön ayak oladuğu kanaatindeyim. Hee bir de Fenerbahçe Ülker'in kurduğu kadronun kamuoyunda şimdiden şampiyon ilan edilmesinin getirdiği baskıda var. Oberto iyi bir takviye olur, umarım Efes Pilsen'e gelir de Sinan Erdem'de bir kez daha izleme şansımız olur onu...

Selam, Biz Yolunacak Olan Kazlarız !



Porto maçı biletleri satışa çıkarılmış efenim bugün, tahmin edileceği üzere büyük bir fiyat şişirmesiyle hemde... Diyeceksiniz ; ''Guti ve Quaresma'yı izlemek istiyorsan paraya kıyacaksın abicim''. İşte o öyle olmuyor maalesef. Biraz eskiye dönersek gayet net bir şekilde anlaşılacağımı düşünüyorum...


Fii Yapı -Şeref Bey- stadının durumu içler acısı Saraçoğlu ile karşılaştırınca. Tuvaletler, büfeler falan filan bunlar işin angarya kısımları, iki stada da giden insanlar anlamıştır benim ne demek istediğimi. İşte bu stadda maç izlemek -en ucuzundan- 75 TL... Evet, evet 75 TL. Peki geçtiğimiz sezon oynanan Fenerbahçe - Twente maçında ki en ucuz bilet fiyatı ne kadar ? Tam olarak 55 TL... Karşılaştırmak pek zor değil. İki maçın da önemi ve büyüklük derecesi aynı düzeyde. 


''Fenerbahçe ile Beşiktaş bir olur mu hiç ?'' derseniz de ona karşı da bir antitez üretebilirim. Yine geçen seneye gidelim. Yer : Şeref Bey Stadı, Maç : Manchester United maçı... Yani ; Şampiyonlar Ligindeki en güçlü takımlardan biri ile Beşiktaş oynuyor. Pekiii o maçtaki en ucuz bilet fiyatı ne kadar ? Yine 75 TL, ee ne anladık biz bu işten ? Şampiyonlar Ligi ile Avrupa Ligi eşit seviyeye indirildi de bizim mi haberimiz yok ? Quaresma ve Guti etkisi mi bu sadece ? Yoksa yönetimin kendini tatmin etme çabası mı ?.. Fenerbahçe'den girdik devam edelim oradan. Yaklaşık 2 sezon önce ki Fenerbahçe - Arsenal maçına gidelim... Orada ki en ucuz bilet fiyatı ; 66 TL ! Bu maçta, Beşiktaş - Manchester United maçı kadar raitingi olan bir maç ve fiyat 66 TL. Merak ediyorum yeni stada geçicince bilet fiyatları ne kadar olacak, şu düzeyde kalacaksa iyi. En azından paramızın karşılığını almış oluruz, içimde Beşiktaş sevgisi olmasa beni vursanız şu rakamları ödemem şu stadda maç izlemek için ama napalım seviyoruz...


Türkiye'de sosyoekonomik şartlar elverdiği sürece taraftarsınız(müşterisiniz), onun dışında değersiz çöpten başka bir şey değilsiniz yöneticilerin gözünde. Neymiş efenim ''çıldırt bizi başkan, baştan çıkart bizi başkan'' ! Hadi be oradan !

Günün Karesi ; Yılmaz Vural...



Günün karesi ; Yılmaz Vural'dan geliyor... Dün oynanan Kasımpaşa - Trabzonspor maçı herkesin bildiği gibi 0 - 7 bitti, işte bu görüntü de Trabzonspor'un 7.golü sonrasında takıldı gözlerime. İnci Sözlük capsi olarak bile kullanılabilir bu görüntü, gerçekten müthiş bir reaksiyon göstermiş gole Yılmaz Vural... Milli takımın başına mı geçmek istiyordun Yılmaz Hoca ? öhöm öhöm.

Pazartesi, Ekim 11, 2010

UTANIYORUM !

Utanıyorum hatta iğreniyorum sizin gibi karaktersiz yöneticilerle aynı takımı tutmaya...


Hiçbiriniz hak etmiyorsunuz en ufak bir övgüyü, sevgi sözcüğünü. 


Allah'ınızdan bulun diyecek bir şey bulamıyorum artık. Çirkinleşmenin en son raddesine vardınız. Bir insanın ekmeğiyle oynayıp onun futbolu bırakmasını sağladınız. Bizleri bir kez daha utandırdınız. Neden karaktersizsiniz ? Neden ? Açıklayın şunu kamuoyuna ! 20 saniyede istifa edip sonra Beşiktaş'ı sevgisinden(!) geri gelen, küfür yemeyi şerefine yediremeyen insanlar değil misiniz siz ? 


Bu kadar şerefli(!) yönetici bize fazla... İnsanlık tarihi bünyesinde değerlendirmek lazım sizleri, yok insanlık sizi kesmez ! Siz dinazorlarla ancak anlaşırsınız, gidip onlara Beşiktaşlılık duruşunu anlatmaya çalışırsın. Rahat bırakın Beşiktaş'ı, babanızın kahvehane işletmesi mi orası ? Pascal Nouma bir semboldür, Beşiktaş sembolüdür ! Umarım onu düşürdüğünüz duruma siz de düşersiniz sevgili şerefli(!) yöneticilerimiz...

Cumartesi, Ekim 02, 2010

Alakaya Maydanoz #1 Cihan vs. İvedik



Bu bölümde birbiriyle alakasız iki kavram/isim/vs... paylaşmayı düşünüyorum. İşte onlardan ilki...


Efenim ne zaman Recep İvedik ismi benim bulunduğum bir ortamda zikredilse, benim hemen aklıma Cihan Haspolatlı geliyor. Biliyorum deli olduğumu düşünüyorsunuz ama bir açıklaması var. Recep İvedik 1'in toplum üstünde yarattığı etki sebebiyle 2. filme gitme gafletinde bulundum. O zamanlar çevremde bulunan en iyi sinema Ataköy Atrium'da konuçlandırılmıştı, ehh fena sayılmazdı... 


Girdik filme izliyoruz, beklentilerimin altında kaldığına mı yanayım, bütün paramı orada yememe mi diye düşünürken ara verildi. Arada inanılmaz bir şekilde Cihan Haspolatlı'ya rastladım, AVM kıtlığı çektiğimiz senelerde Galatasaray oyuncuları baya sık gelirdi Atrium'a, herhalde o zamanlardan kalma bir alışkanlıktır diye düşündüm. Derken yanına gittim konuştum, o zamanlar Bursa'da oynuyordu galiba... Filmden konuştuk onu da tatmin etmemişti, Şahan Gökbakar'a saydırıp durdu benim gibi, ardından telefonu çaldı ve izin isteyerek yanımdan ayrıldı. Gayet beyefendi ve nazikti. Dışarıdan görüldüğü gibi sert ve ketum değildi en azından. Şu anda Galatasaray'da oynayan oyunculardan 10 kat daha Galatasaraylı olduğu apaçık ortada Cihan'ın, yetenekleri sınırlı olabilir ama en azından yüreğini sahaya koyardı. Belki de Galatasaray'ın içinde bulunduğu durumun bir açıklaması da bu oyuncuların takımdan tasfiyesi olabilir. Garip bir yazı oldu Recep İvedik'ten girdik, Galatasaray'dan çıktık. Elimden geldiğince bu yazı dizisini devam ettirmeye çalışacağım. Kısacası hoşuma gitti bee.