Michael Jordan, Nicolas Anelka, Kun Agüero, Iker Muniain, Damien Le Tallec, Christian Eriksen, Eden Hazard, Milan Badelj, Hugo Lloris, Roger Federer, Kevin Durant, Russell Westbrook, James Harden, Derrick Rose, OJ Mayo, Chuck Eidson, Dimitris Diamintidis, Robertas Javtokas, Milos Teodosic ve daha niceleri...
Cumartesi, Ocak 30, 2010
Alırım Kaşlarını Mike !
İşte karşınızda Mike Woodson, kaşsız haliyle :) . Aslında başlık olarak daha argo birşey kullanmayı düşünmüştüm, ama ayıp olur diye yazmadım. Şu tipe bak yaa nedir bu arkadaş ? :)
Pazartesi, Ocak 25, 2010
SPEKÜLATİF PERFORMASYON
Üç gündür pijamasıyla dolaşan, hayata ancak abur cuburlarla bağlanabilen, duş almayı sürekli geciktiren bir adamdan blog yazması beklenmez, fakat ben yazıyorum, benim farkımda bu dermişim :). İşte bu yüzden seviyorum blog yazmayı, kendimle çelişmeyi sevdiğim için.
Günün en spekülatif performansı Cezayir milli takımının kalecisi Chaouchi'den geliyor. Oyun içinde 2 kez sakatlanmasına rağmen maça devam ederek arkadaşlarına ve ülkesine olan saygısını göstermiş bulunan Chaouchi, uçların yaşandığı bir maçta spektaküler kurtarışlarıyla da maçı Cezayir'e getiren isimlerden birisi olmayı başardı. Son anları halı saha maçı temposunda oynanması ve Fildişi'li oyuncuların kendileriyle çelişip ruhlarını otelde bırakmaları bile heyecanın kaybolmasına sebep olmadı. Özellikle uzatmaların son anlarında yaşananlar, Japon futbol çizgi filmlerinde olacak türdendi.
Yine uzatmalarda Fildişi'li oyuncuların geriye koşma mecali kalmamıştı buna takiben Cezayir'in 3 tane karşı karşıya pozisyonu harcaması belki de onları kupa dışında bırakacaktı, ama hakemin nizami olan bir golü, nizami olarak değerlendirmeyerek iptal etmesi onları ipten alıyordu. Maçı Cezayir'in kazanmasıyıla Fildişi Sahilleri yine ''Gönüllerin Şampiyonu'' olmaktan ileri gidemiyordu. Ama herşeye rağmen Sezar'ın Hakkını Sezar'a teslim etmek gerekir, çünkü maç Cezayir'in hakkıydı !
Ve gelelim klasik NBA muhabbetimize. Dün NBA'de oynanan New York - Dallas maçı hakikaten NBA markasına leke sürecek cinsten bir maçtı. New York kendi evinde Dallas'tan 50 sayı fark yiyerek, Dallas'ın bu alandaki rekorunu kırmasına yardım etti. Ayrıca Knicks kazmaları, yok kazma hafif geldi, Knicks öküzleri bu alandaki 2.büyük başarılarını da elde ederek ''fucking yourself'' hesabına çalışıyorlardı. New York'un adını lekeleyen bu öküzleri Texas'a sürme isteğiyle, yazıyı AbdelKader Keita'nın Cezayir'e attığı müthiş golle kapatıyoruz ! İşte o spektaküler gol ;
Cumartesi, Ocak 23, 2010
Steve ! :)
Sınavlardan kurtulduk dedik, kurtulmamıza takiben muhteşem bir karne heyecanı başlayıverdi. Başımızı kaşıyacak vaktimiz olmadığından bir kaç gündür bloğu boşladık. Her neyse dün akşam saatlerinde Steve Nash'in facebook ve twitter aracılığıyla paylaştığı bir fotoğrafı sizlere gösterelim..
80'lerden kalma bir tenisçi gibi ; Steve Nash adamım ! :)
80'lerden kalma bir tenisçi gibi ; Steve Nash adamım ! :)
Çarşamba, Ocak 20, 2010
Efes Pilsen - Erdemir maçına iki bilet
Bugün saat 18.00'da Ayhan Şahenk Spor Salonunda yapılacak olan Efes Pilsen - Erdemir maçına iki adet bilet vereceğiz. Maça gitmek isteyen arkadaşların isimlerini yazması yeterli olacaktır... LÜTFEN GİDEBİLECEK OLAN ARKADAŞLAR İSİMLERİNİ YAZSIN !
Biletler Facebook aracılığıyla verilmiştir, ilginize teşekkür ederiz !!!
Biletler Facebook aracılığıyla verilmiştir, ilginize teşekkür ederiz !!!
Salı, Ocak 19, 2010
HAFTANIN EN SPEKÜLATİF SÖZÜ
Pazar, Ocak 17, 2010
Iverson'ın Forma Koleksiyonu
Sixers'tan, Denver'a, Denver'dan, All - Star'a, All - Star'dan A.B.D milli takım formalarına. İşte karşınızda Iverson'ın forma koleksiyonu...
Determination !
Ne zamandır aklımdaydı bu videoyu koymak, fakat her nedense koymadım, koyamadım :) . Konyalı Portlandlılar defense videosunu koyunca bende determination'u koyayım dedim. Buyrun size kaliteli bir mix ;
Beşiktaş mı ? Hiç Sorma be Kardeşim !
Beşiktaş'la ilgili yazı yazmak hatta haber bile duymak artık bana mide bulandırıcı gelmeye başladı. Sene başından beri Mustafa Denizli'nin yaptığı bu sene iki kupayı da alacağız açıklamaları, sonra istifa sinyalleri daha sonra Şampiyonlar Liginde gruptan çıkma hayali vs. vs.
Dünkü maçı Beşiktaş açısından değerlendirmeye gerek yok, çünkü dün Beşiktaş sahada yoktu. TFF 1.Lig'de küme düşmemeye oynayan Kocaelispor sahada olsaydı emin olun daha fazla basardı, basmasını bırakın en azından bir oyun planları olurdu.
Sene başından beri şişirilip şişirilip durulan Fink'den bir bok olmayacağını söyleyip duruyordum. Cisse gibi
hem ofansif yönü kuvvetli hem de defansif yönü iyi olan bir oyuncunun yerini doldurduğunu düşünmüyorum açıkçası. Kendi vatandaşları bile Fink'in Türkiye'de 1.2 milyon € aldığını duyunca şaşkına dönüyorlar, çünkü Fink, Almanya'da bizim
Fenerli Maldonado gibi değerlendiriliyor, Maldonado'dan tek farkı daha iyi bir şutunun olması, yani bildiğiniz kazma olarak değerlendiriyorlar adamı. Takip edenler bilir, NBA'de takımlar sezonun 2.yarısına gelinirken genelde play-off'a yönelik tecrübeli isimler transfer ederler. Bu oyunculardan sahada takımı ateşlemesi, ağabeylik yapması, tecrübelerini paylaşması ve sahada az da olsa katkı vermesi beklenir. Bu örnekten yola çıkarak Şampiyonlar Ligi finali oynamış Cisse'nin takımda olması Beşiktaş'ı 1 kafa yukarı çıkartmaz mıydı sizce ? Hele de geçen sene ki Lig ve Kupa şampiyonluğunda müthiş bir katkıda bulunmuşken !
Şu meşhur Ramazan mevzusuna gelirsek. Rüştü, Hakan'ın sakatlığı ve buna takiben Korcan'ın yetersizliği sebebiyle yapılmış bir transfer Ramazan. Tamam iyi kaleci arada spektaküler kurtarışlar yapıyor, fakat Beşiktaş'ın kalecisi olmadığı ortada. Tamam Korcan yetersiz olabilir, ama 300 bin €'ya kiralanan Ramazan'la da arasında pek bir fark olmadığı ortada, onun yerine daha başka alternatifler bulabilirlerdi, hatta Gaziantep tarafından serbest bırakılan bir Beşiktaş kahramanı olarak değerlendirilen Murat Şahin bir alternatif olabilirdi, ama malesef önündeki fırsatı göremeyen yönetim gidip Hoffenheim'ın 3.kalecisini kiraladı. Umarım kendisine çeki düzen verir.
Ve Batuhan. Hani bir Beşiktaşlılık duruşu vardı ya (vardı diyorum çünkü Demirören sağolsun ne duruş bıraktı ne de takım) işte o duruşta hareket edebilecek en son kişi olma yönünde istikrarlı bir şekilde gidiyor Batuhan. Ya bir adam nasıl olurda kendi takımının kampına katılmaz ? Hayret verici bir olay, tamamen sorumluluk duygusundan uzak, bencilce, amiyane tabirle salakça bir davranış ! Bu davranışlar karşılığında satış listesine konmuş beyefendi Mustafa Denizli tarafından. Burada yönetimin artık Mustafa Denizli'ye bir dur demesi lazım ! Sene başından beri gençlere şans veriyorum diye açıklamalar yapıyor. Hangi genç hoca ? Serdar Kurtuluş gibi Beşiktaş'ın gelecekteki en büyük topçularından birisi olması beklenen bir adamı satmakla mı şans verdin gençlere ? 20- 21 yaşındaki Aydın'ın yerine 28 yaşındaki Erhan Güven'i alarak yapıyorsun tüm bunları ? ya da Rıdvan, Erkan ve Necip gibi isimleri oynatmayarak mı ? ve ya sene başında takımdaki ''10.5 numara'' eksikliğini gidermek için aldığın Onur'u A2 takımında süründürerek mi ?
Neyse Mustafa Hoca'ya olan bütün kinimizi kustuktan sonra sizlere, günün anlamına ve duygusuna uygun bir video ile veda ediyoruz !!!
Cumartesi, Ocak 16, 2010
Bir Blog Yazarını Çözümleyebilmek !
Son zamanlarda ülkemizde blog yazarlığı furyasının başladığının farkında mısınız ? Üff sorduğumu soruya bak, farkında değilseniz burada işiniz ne ?
Nedir blog yazarının amacı ; acımasızca eleştirilerini internet denizinde surf yapanlara sunmak mı ? yoksa klavye becerisini geliştirip ileride iyi bir yazar olma tutkusu mu ?
Herkes ''aceto'' özentisi olarak başlamıştır diye yanlış bir kanı var. Kendimden örnek vereyim ; ben yazmaya yaklaşık 2 sene önce başladım ve çeşitli bloglarda yazdıktan sonra kendi bloğumu açmaya karar verdim. Aceto'dan ancak yazı yazmaya başladığım zaman haberim oldu. Hatta Bülen Timurlenk'i de HaberTürk'te Ali Okancı ile futbol sohbeti yaparken görmüştüm ve onun bir blog yazarı olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Daha sonra ise birkaç TV programı sayesinde tanıdım ve okumaya başladım.
BLOGLARI SADECE BLOG YAZARLARI MI TAKİP EDİYOR ?
Bu sorunun cevabı biraz kinayeli. Aslına bakarsanız evet blog yazarlarının en sadık takipçileri yine başka bir bloğun yazarıdır. Bunun sebebi elbette Katy Perry'nin Hot N Cold şarkısı değil. Adam merak edip TV'den gördüğü bloğa giriyor ve takip etmeye başlıyor. Bir süre sonra ''ulan benim bu lavuktan ne eksiğim var ? '' diyerek o da bir blog yazma hevesine kapılıp gidiyor, ama malesef bu bir hevesten ve taklitçilikten öteye gidemiyor ! Sadece interneti boş laflarla doldurmakla olmuyor bu işler.
Blog yazarı olmak için farklı olmak mı gerekir ? yoksa fark mı yaratmak gerekir ? Cevabı verebilirsiniz ama onun doğru cevap olduğunu bilemezsiniz. Hayatında toplasan 5 - 6 kitap okumuş olan bir adamdan kalkıpta fark yaratmasını bekleyemezsin. Eğer beklersen ütopik bir dünyada yaşadığını kabul edersin. Farklı olmak ve daha fazla okunmak için ; tutan yazıların taklitlerini ve ya köşelerini taklit edip ''başkası'' gibi olmaya çalışırsın, bu da senin sonunu hazırlar.
Aradan bir kaç ay geçtikten sonra bloğuna kimsenin girmediğini fark edersin ve kendi moralini bozarsın ! Madem moralini bozucak be adam, ne diye böyle bir halt yemeye durdun !
Blog yazarlarından biraz daha bahsetmek gerekirse ; hepsi (ben dahil) yabancı müziklere bayılır, herkesin yabancı dili olduğu düşüncesizliğiyle bloğuna farklı dillerde yazılar yazar, gadgetlar koyar ! Kendi dilimizde bile doğru dürüst bilemezken, yabancı dile özentimiz niye ?
He bir de blog ağları bulunmakta. Bunlar bir nevi sendika görevi görüyor ve ya bilgisayar oyunlarının popüler tabiriyle ''klan'' görevi de gördüğü söylenebilir. Böyle garip bir grup havasıyla kurulan blog ağlarının, kolaylık sağlamaktan öteye gidememesi beni üzüyor. Bunun yerine bazı yazarların yazılarını kaynak göstermeden kullanan medya kuruluşlarını boykot etseler daha anlamlı bir oluşum olabilirler.
Birde ünlü blog yazarlarımız var. Onlar da bir hevesle gidip blog açanlardan. Tamam blog yazmak güzel bir olay ama bunun yanında meşakkatli de bir iş. Hevesle açılan bloglar daha sonra unutulmaya yüz tutuyorlar. El alemin derdi seni mi gerdi ? dediğinizi duyar gibiyim :) .
Az önce bahsettiğim gibi amaç fark yaratmak ise size bugüne kadar gördüğüm en özgün içerikli bloğu tavsiye edeceğim. Kaan Özaydın bu noktada gerçekten de müthiş bir iş başarmış. NFL ve NHL gibi türkçe kaynak bulmakta zorlandığımız sporlarda bize müthiş bir kaynak sunmakta. Ayrıca ara sıra yaşama hafif dokundurmaları ve sinema eleştirileri de hoşuma gitmekte. Diğer bir açıdan bakarsak ''aceto özentisi olmayan bir blog'' olarak gözüme çarpmakta.
''UNUTMAYIN TAKLİTLER ASİLLERİNİ YAŞATIR...''
Cuma, Ocak 15, 2010
Oyuncu Profili : Aleksandar Kolarov
Açıkçası araştırma yaparken lakabının ''Sırp Roberto Carlos'' olmasına şaşmadım keza az bile benzetmişler, Kolarov onu bile geçebilir. Nedense hep isminin başına Sergei ekleyip Rus yapma ihtiyacı duyuyorum bunun sebebi soyadının Kolarov olması olabilir, çünkü ismi hiç Sırpmış gibi gelmiyor (sonuçta iki durumda da Slav olarak kalıyor). Neyse benim garip takıntılarımı bırakıp biraz adamı tanıtalım.
Serg.. pardon Aleksandar Kolarov profesyonel futbol kariyerine Sırbistan'ın Cukaricki klübünde başladı. Burada 3 yıl oynadıktan sonra Beograd takımına transfer oldu, ilginç bir şekilde burada yarım sezon oynadıkan sonra 800.000 €'ya Lazio'ya geçti. Müthiş bir hücüm kuvvetine, insanüstü bir sol ayağa sahip olan Kolarov, Sırbistan'da ki performansını Lazio'ya da yansıtarak herkes tarafından beğeni topladı. Kısa sürede Lazio taraftarının sevgililerinden biri olan Kolarov şuan da ise bir sol bek olmasına karşın takımın hem penaltıcısı hem de frikiklerini kullanan kişi durumunda, tüm bu özellikleri sebebiyle Roberto Carlos'a benzetilen Kolarov Sırbistan milli takımında da önemli bir role sahip. Bugüne kadar u-21 milli takımında 8 kez forma giyme başarısı gösteren Kolarov'un 2'de golü bulunmakta. A milli takım formasını ise tam 9 kez giyme gururunu yaşayan Kolarov bu maçlarda gol kaydedemedi. Adı şu sıralar Inter ile anılsa da her fırsatta Lazio'da kalmak istediğini vurguluyor (Kalmak isteyen oyuncuların daima içinde daha büyük bir klübe gitme isteği vardır). Inter onun için şuan genç Fransız sol bek Davide Santon ve 5 milyon € gibi bir rakamı gözden çıkarmış durumda. Bakalım Roberto Carlos'un yolundan gidip Inter'e mi transfer olacak ? Yoksa Lazio'nun şampiyon olması gibi bir mucizeye inanarak mı yaşayacak ?
Slam Dunk - IN : DeMar DeRozan vs. Eric Gordon
2010 yılında Dallas'ta düzenlenecek All - Star organizasyonu kapsamında yapılacak olan smaç yarışmasına katılacak 4.kişiyi belirlemek için düzenlenecek Slam Dunk - IN'de yarışacak isimler belli oldu. Toronto'nun çaylağı DeMar DeRozan ve Los Angeles Clippers'ın SG'si Eric Gordon'un katılımcı olarak bulunacağı yarışmada ; iki katılımcıya 2 smaç yapma hakkı ve bu smaçları yapacakları toplam 4 dakika verilecek.
İlk başta baktığınız zaman favori olarak DeRozan göze çarpıyor, fakat Gordon'u küçümseyemeyelim. Onu küçümseyenlere önerim ; YouTube'a girip smaçlarını izlemeleri, çok spektaküler smaçları olmamasına karşın yine de atletizmi göründüğünden daha fazla, ama yarışmayı kazanabilmesi için Nate Robinson vari hareketler yapması gerekmekte ki, DeRozan'ın sezonun yarısına gelinirken yaptığı spektaküler smaçları geçebilsin. Bana sorarsanız (çok çocukça olucak ama) DeRozan'ın yarışmayı kazanmasını isterim, çünkü DeRozan'ın yarışmaya katılmasıyla Hidayet'i de sahada görmemiz muhtemel seçeneklerin arasına giriyor. Bakalım kim yarışmayı kazanarak all - star'da smaç yarışmasına katılabilecek ; köpekbalığı DeRozan mı ? yoksa guffycik Gordon mu ?
Perşembe, Ocak 14, 2010
Oyuncu Profili : Ime Udoka
Ime Udoka'yı tanımlamak için birkaç kelam edeceğim bu bölümde. NBA hayatı boyunca ''garbage time'' oyunculuğundan başka bir görevi üstlenememiş ve ya üstlenmeyi becerememiş, ama NBDL ile içli dışlı olmayı becermiş, ayriyeten NBA'de soyadı ''U'' ile başlayan iki oyuncudan biri olmayı başarmış (diğeri Beno Udrih), özellikle sol kolundaki yanık izinden tanıyabileceğiniz Portland doğumlu çakma Nijerya'lı, siyahi basketçi !
NBA kariyerine ilginç bir şekilde Los Angeles Lakers'da başlayan Udoka, daha sonra bekleneni veremeyince ABC takımlarından Gran Canaria'ya transfer olmuştu. Canaria'da bir sezon oynadıktan sonra tekrardan NBDL'e gitme kararı alan Udoka ; burada başarılı bir performans sergileyerek New York Knicks ile kontrat imzaladı. Knicks kontratını feshedince de boşta kalan Udoka 1 sezon sonra doğduğu şehrin takımı olan Portland Trail Blazers ile antremanlara çıkmaya başladı ve Aaron Miles'ın sakatlığı sonrası takıma dahil edildi. O sezon Portland takımıyla tam 75 maça çıkan Udoka bu maçlarda ortalama 28.6 dakika süre aldı ve bu 28.6 dakikada 8.4 sayı, 3.7 ribaunt ve 1.5 asist ortalamalarıyla oynayarak NBA'de ki en iyi sezonunu doldurmayı başardı. Daha önce NBA'de toplam 12 maça çıkmış bir oyuncunun birden 75 maça çıkarak böylesine iyi istatistikler tutturması gerçekten inanılmaz bir gelişmeydi. Bu inanılmaz gelişmeyi gören San Antonio Spurs, Udoka ile sözleşme imzalayarak onu kadroya dahil etti. Portland'da ki başarısını Spurs'e de yansıtmayı başaran Udoka ortalama 18 dakika aldığı San Antonio'da 5.8 sayı, 3.1 ribaunt ve 0.9 asist ortalamalarıyla oynayarak iyi bir bench katkısı sundu. O sezon San Antonio ile kariyerinde ilk kez play - off oynama başarısını da gösteren Udoka ciddi süreler alıp amiyane tabirle herkesi şoka uğrattı. 2008 - 2009 sezonunda ise San Antonio'nun çöplerinden birisi olarak adlandırılmasına karşın ; 67 maça çıkma başarısı gösterdi. O sezon ortalamalarında bir düşüş gözlenen Udoka play - off'lar da ise 5 maçta, ortalama 20 dakika gibi ciddi bir süre alırken, San Antonio'nun, Dallas'a elenişini izlemekten öteye gidemedi. Sezon sonu ise San Antonio'da ki çöpleri temizleme kapsamında takımdan gönderilen Udoka sezon başı ise Sacremento ile anlaştı. Sacremento ile bugüne kadar 30 maça çıkan Udoka özellikle son maçlarda artan performansı ile göze çarpmakta. Bu sezonki ortalamaları ; 5.1 sayı, 2.9 ribaunt ve 1 asist olan Udoka'nın en dikkat çekici maçı ise hiç kuşkusuz Warriors maçı oldu. Son Golden State maçında 35 dakika alarak, 19 sayı, 14 ribaunt ve 2 asistle mücadele ederek müthiş bir performans sergileyen Udoka aynı zamanda da ribaunt alanındaki kariyer rekorunu da kırmayı başardı.
Çarşamba, Ocak 13, 2010
Maxi Rodriguez Liverpool'da !
Ve beklenen oldu, az önce yapılan açıklamaya göre Maxi Rodriguez, Liverpool ile 3.5 yıllık sözleşmeye imza attı. Çok gerek varmış gibi ; Rodriguez'in yeni takımında 17 numaralı formayla oynayacağı da ayriyeten bildirildi. Özellikle son dönemlerde alınan vasat oyuncularla iyice düşen kadro kalitesini Maxi ile yükseltmeye çalışan yönetim bu transfer için Atletico'ya bonservis bedeli ödemeyecek.
Ben Wallace for three ?
Evet, yanlış görmediniz Ben Wallace kariyeri boyunca tam 43 üçlük denemesinde bulunmuş ve bunlardan 5 tanesini de ilginç bir şekilde sokmuş ! Bakalım daha Ben Wallace'ın hangi bilinmeyenlerini bulacağız ! İşte o üçlüklerinden bir tanesi, süre dolarken ve oldukça uzaktan :
SPEKÜLATİF PERFORMANS
Son iki gündür yaşadığımız LeBron James sendromunu bugün atlatmış bulunmaktayız. Günün en spekülatif performansı Stephon Jackson'dan geldi. Kaptan Jack'in kariyer gecesine şahit olan maçta Bobcats, Rockets'ı 2. yarıdaki etkili oyunuyla yenerken, Jackson 43 dakika oynadığı maçta 22 - 15 isabetle 43 sayı, 8 ribaunt ve 3 asistle oynadı. Bu istatistiklerinin yanına 3'de top çalma eklemeyi başaran Kaptan Jack, ayrıca attığı 43 sayıyla da takımının sayı rekorunu da kırdı. Maçın tamamında forma giyen Gerald Wallace ve 46 dakika sahada kalan Boris Diaw'dan sonra takımda en çok süre alan oyuncu olmasına rağmen müthiş bir maç çıkararak kendisine '' aferin lan '' dedirtti. Özellikle Wallace ve Diaw'ın maç bitiminde yürüyecek hallerinin kalmayışını da göz önüne alırsak, aferini hak ettiğini görebiliriz !!!
Gecenin diğer spekülatif performansı ise ; Dwight Howard'tan geldi. Özellikle son çeyreğinde müthiş oynadığı maçta Magic, Kings'i 101 - 88 yendi. (Maçın son çeyreğinin sonucu : 33 - 10)
Howard tabiri caizse azarak 30 sayı, 16 ribaunt, 5 asist , 3 blok ve 3 top çalma ile oynadı.
Gecenin en ilginç olayı ise Memphis - Los Angeles Clippers maçında yaşandı. Karşılaşmanın son çeyreğinde bir anda salonun yangın alarmı çalışınca seyirciler salonu boşaltmaya başladı. Daha sonra önemli bir şeyin olmadığı anlanınca bazı taraftarlar geri döndü. Grizzlies yönetiminden yapılan açıklamaya göre ise alarm ; su borularının fazla su taşımasından dolayı çalışmış. Yangın alarmına birisinin basıp kaçma ihtimalini değerlendirseler iyi olur, çünkü açıkladıkları sebep bana inandırıcı gelmedi !
Salı, Ocak 12, 2010
Ferrasini Satan Hoca :)
Maç içinde özellikle insanı gülme krizine boğan hataları yüzünden ; İbrahim Kaş ve Ramazan Özcan'ı tebrik ediyorum. Özellikle maça gitmediğim için şükrediyorum ki bu kadar soğukta gülebilmek için daha iyi yerlere gidilebilirdi ve ya hiç bunlarla uğraşmayıp evinizde geniş aileyi izleyebilirdiniz ! Sonuç olarak ; defansın yerlileştirilmesi Beşiktaş'ta kötü bir sonuç doğurmuş ! (Aslında alınlarında '' Made in Austria '' yazan iki oyuncumuzda vardı defansta ama neyse !!!) Mustafa Denizli ; daha golcü bir takım olacağız demişti, fakat böyle savunmada komik hatalar yapan, ileride ise organizasyondan uzak bir futbol ortaya koyan bir takım daha çok '' averaj takımı '' olur, benden söylemesi.Özellikle ; Ferrari, Rüştü ve Hakan'ın yokluğunda Beşiktaş'ın bir sıkıntısı olacağı ortada özellikle defans hattında, önemli olan bu dönemden mümkün olduğunca az zararla çıkmak. Yoksa halimiz yaman !
Hedo'nun müthiş pası ve DeRozan'ın aynı güzellikteki smacı !
İşte o nefis alley oop :
SPEKÜLATİF PERFORMANS
Günün en spekülatif performansında dün olduğu gibi bugünde LeBron James var. LBJ dün 2 asistle triple - doble'ı kaçırırken, bugün de 2 ribauntla triple - double'ı kaçırdı. James 37 sayı, 11 asist, 8 ribaunt ve 4 blok yaptı. Tüm bunların yanı sıra 2 top çalmayı da başaran James, özellikle karşılaşmanın son anlarında müthiş oynadı. Son anlarda neredeyse her attığı şutta sayıyı bulan James'e karşılığı ise takım arkadaşı Delonte West verdi ! Özellikle son dakikalarda yaptığı top kayıplarıyla Golden State hesabına çalışan West büyük bir hayal kırıklığı yaşattı. Cavs adına gecenin diğer bir hayal kırıklığı ise her zaman ki gibi Mo Williams oldu. 8 - 2 gibi kendi standartlarında iyi bir çizgi tutturmayı başaran (!) Mo özellikle asistleriyle takıma katkıda bulundu. Mo, 7 asist yaparak bir anlamda '' Ulan isteyince beceriyormuş '' dedirtti.
Günün göze çarpan bir diğer ismi de Steve Nash oldu. Nash 18 - 12 isabetle 30 sayı buldu. Tüm bu 30 sayısının yanı sıra 11 asist ve 7 ribaunt alan Nash bir anlamda triple - double'ı kaçırdı. Bu arada ilginç bir not olarak aktaralım ; Grant Hill, Bucks maçında 6 sayı bularak, kariyerinin 15.000.sayısını buldu. Yine bir haber ; Michael Redd herkesi şaşırtarak yine sakatlandı ! Bucks'ın özellikle Kasım ayındaki çıkışında büyük bir katkısı olan Jennigs ise Suns maçında 18 - 5 gibi müthiş bir isabet oranı tutturmayı başardı ! Bu 18 şutunun 11'inin üçlük olarak potaya göndermiş olduğunu da hatırlatalım.
Günün diğer dikkat çeken ismi ise temsilcimiz Mehmet Okur oldu. Memo takımının Miami'yi yendiği maçta 24 dakika sahada kalmasına rağmen ; 13 sayı, 4 ribaunt ve 4 asist yaptı. Ayrıca Memo maçta takımının 6 bloğunun 5'ini yaparak kariyer rekorunu egale etmeyi başardı.
Etiketler:
23,
Basketbol,
Cavs,
Delonte West,
Grant Hill,
jennings,
LeBron,
memo,
miami,
Mo Williams,
Nash,
nba,
Redd,
Spekülatif Performans,
Suns,
utah
Pazartesi, Ocak 11, 2010
HAFTANIN EN SPEKÜLATİF SÖZÜ
SPEKÜLATİF PERFORMANS
Geceye damga vuran isim hiç kuşkusuz LeBron James idi. İlk çeyreğinde şut kaçırmadığı maçta 45 dakika süre alan James ; 19 - 13 isabetle 41 sayı, 10 ribaunt ve 8 asistle triple - double'ın kıyısından döndü. Tüm bu müthiş istatistiklerine rağmen hiç hücum ribaundu alamamasını da ilginç bir not olarak sizlere aktaralım. Özellikle Portland'ın son anlarda 13 - 2'lik bir seri yakalamasına rağmen maçı kazanan taraf Cavs oldu. Mo Williams'ın berbat şut yüzdesini de unutmamak lazım, neredeyse LeBron kadar şut atan Williams, 16 sayıda kalarak son zamanlardaki çıkışının bir '' süpriz '' olduğunu bize gösterdi.
Geceye damgasını vuran diğer bir isim ise Boston'lu Rajon Rondo oldu. 20 sayı, 13 asist ve 10 ribaundla oynayarak triple - double yapan Rondo, özellikle pota altını müthiş besledi. Kendrick Perkins'in 16, Sheed'in de 29 sayısında onun büyük bir katkısı var.
Gecenin sürpriz ismi ise Cavs'lı Javad Williams oldu. Draft edildiğinden beri bir türlü kendisinden beklenen performansı sergilemeyen Williams, Portland gibi son anları müthiş bir heyecana sebep olan maçta 17 dakika gibi ciddi bir süre aldı. Bu 17 dakikada 10 sayı atarak kariyer rekorunu kıran Williams, 2 ribaunt çekmeyi de başardı.
Pazar, Ocak 10, 2010
LÜTFEN Milli Takım Hocası Böyle Olsun !!!
1) Yılmaz Vural'ın dediğine göre Müslüman olmalı. Gerektiği yerde kitaba el bastıracak ya. Bu da Arap, Mağrip ve ya Fars ülkelerinden birisinin vatandaşı olma ihtimalini yükseltiyor.
2) Federasyon, TBMM'ye önerge vererek 1. Murat döneminde uygulanmış olan devşirme sisteminin geri getirilmesini istemeli. Böylece gelecek hocanın Türk yapılmasının kolaylaştırılması. Ayriyetten Türkçe öğretilmemesine rağmen Daum gibi gözümüzü boyamak için Milli Marşımızı okumalı.
3) Yine Yılmaz Vural'ın dediğine göre şanslı olmalı. Hani bu kura çekme meselesi var ya.
4) Sadakat ve vicdan gibi insani duygulardan yoksun olmalı ve ya en azından bir süreliğine yoksun bırakılmalı. Hani yabancı hoca getirmek, 14.000 Türk antrenöre ihanet olacak ya.
5) Tolunay Kafkas'ın dediğine göre ; Ütopyalı olmalı. Bu da gelecek teknik direktörün SELENA adlı televizyon dizisinde oynamış olma ihtimalini güçlendiriyor.
6) Bülent Uygun gibi medyaya haddinden fazla konuşmalı ki oyuncuların psikolojilerini koruyabilmeli.
7) Ünlü bir oyuncuyu meçhul bir problemden dolayı kadroya almamalı, ama bu meçhul problemin sebebi ; taktik sorunu ve ya soyunma odası esprileri olmamalı, yeni bir sebep bulunmalı !
8) Yabancı bir basın mensubunun sorusuna onun dilinde cevap vermeli ki basında bu dalga konusu olsun. Örneğin ; İlhan Mansız'ın hala milli takıma alındığını sanan bir Japon medya mensubunun sorusuna onun dilinde cevap vermesi gibi.
9) Ünlü bir gazetecinin eleştirisini beğenmiyerek, onu telefonla aramalı ve olmayan Türkçe'siyle medya mensubuna küfürler savurmalı !
10) Kendisine hoca ve ya koç denilmemesine alışmalı. Örneğin ; Fatih Terim'e Fatih Hoca denilirken, atıyorum Trapattoni gelirse kendisine Trapattoni hoca ve ya koç denilmeyeceğini bilmeli. Ünvansız, kuru bir Trappatoni ile yetinmeyi bilmeli ...
Cumartesi, Ocak 09, 2010
SPEKÜLATİF DEFORMASYON
Son dönemlerde New York deyince aklıma salary cap'tan başka bir şey gelmiyor. Bunun sebebi ; Isiah Thomas'ın verdiği bol sıfırlı kontratlar ve şu meşhur 2010 çılgınığı. Allah'tan 2010 geldi de bir nebze olsa da rahatlayacağız. Takımın sportif olaylarına bakarsak ; Knicks yönetimi belki de son 10 yılın en akıllıca hareketini yaptı ve D'antoni'yi takımın başına getirdi. D'antoni tam anlamıyla ne kadar müthiş bir koç olduğunu bütün herkese gösterdi. Avrupa ile Amerika basketbolunu harmanlayarak, elindeki rezil kadrodaki her mahlukattan faydalanarak takımı play off potasına soktu. Takımda özellikle benim en beğendiğim ve saygı duyduğum oyuncu Wilson Chandler. 2 - 3 ve 4 numaralı pozisyonlarda takıma müthiş bir katkı sağlıyor. Biraz abartı gibi olucak ama NY'un yeni Allan Houston'ı diyebilirim. Tam bir joker. Şimdi bir istikrar abidesinden, takımın kanayan yarası, bilgisayar oyunlarındaki yıldızı Larry Hughes'a geçelim. Kafa olarak sanki bu evrende yaşamıyormuş gibi davranıyor. Kendi ütopik dünyası içinde kaybolup, eline top geldiği zaman '' bu ne lan '' diyecek durumda artık. Arada sırada saman alevi misali bir kaç iyi performans çıkarsa da dediğim gibi kendi ütopik dünyasında kaybolmuş durumda. Bir zamanlar NBA'in en iyi oyuncularından birisi olarak gösterilse de artık bir '' garbage time '' oyuncusu olmaktan ileri gidemiyor. Knicks'te tüm bu olanların tersini yaşayan bir isim de var ! Onun ismi Chris Duhon. Larry Hughes için şuan beslediğim düşünceleri, Chigago'da oynarken onun için de besliyordum. Chigago'nun '' garbage time '' oyunculuğundan New York'un '' spekülatif PG'si '' olmayı başardı. Arada sırada hiç çıkmadan oynadığı maçlar bile oluyor(bunun böyle olacağını 3 yıl önce birisi söylese akıl sağlığından şüphe duyardım !). Pek hazzettiğim bir oyuncu olmamasına karşın, Nate'in yerine ilk beş çıkması herkes açısından iyi, en azından top paylaşımı yapabiliyor.
Ve gelelim NBA tarihinin gelmiş geçmiş Artest ve Rodman'dan sonra en deli oyuncusuna. Nate Robinson'dan bahsediyorum. 10 küsür maç oynamadıktan sonra uzatmaya giden Atlanta maçında 43 sayı atarak bizlere basketbolu ne kadar özlediğini göstermişti ! Aslında onun dönmesiyle NY Knicks'in çıkışa geçmesi de garip bir tesadüf. Adamın arkasından o kadar atıyoruz hatta bazen küfürlere varan eleştirilerde bulunabiliyoruz ama basketbola tamamen odaklanınca da neler yapabileceğini biliyoruz. Eee ne demişler '' yiğidi öldür hakkını yeme''(Vay atasözü felan.. Has..tir diyorum.). Rolünü kabul edince iyi bir 6.adam olabiliyor fakat yanında bir PG olmak şartıyla. Çünkü onun bazı saçmalıklarını ancak iyi bir PG düzeltebilir. Sempati duyduğum bir adam o yüzden bu kadar laubali davranıyorum ona, ama ne kadar sempati duysam da King'in üstünden smaç basamaz (:p).
New York ile ilgili bir haber verelim. 2003 NBA draftında #2. sıradan seçilen Darko adlı basketbolcuyum diye geçinen kütük arkadaşımız saçma sapan, onun aklından şüphe etmemize sebep olan açıklamalar yaptı. Yok efendim işte Knicks yönetimi ona verdiği sözleri tutmamış, bilmem Detroit'teki herkes yalancıymış, '' koç bozuntuları '' kendisine orada sadece '' garbage time '' oyuncusu olarak bakmış falan filan. Affınıza sığınarak bir kaç laf etmek istiyorum bu '' kazma '' hakkında. Ulan öküz sana zaman verdiler de noldu ? He söyle bakıyım, ne bok yaptın söyle ! Mepmphis ve Orlando'da ilk 5 çıktında ne bok yedin ? Hani o müthiş istatistik kağıdın ? Tekrardan özür diliyorum. Şimdi de NBA'e yeni bir soluk getiren belki de İtalya'nın NBA'e gönderdiği gelmiş geçmiş en iyi isim Danilo Gallinari'ye. Ligde başarılı olmak için neredeyse her yeteneğe sahip kanımca. Şutu iyi, penetreleri güçlü ve en önemlisi bir beyaza göre oldukça atletik. Bir benzetme yapmak gerekirse ; Hido'nun daha az pasörü ve daha serti. Özellikle Ny'un son zamanlarda gösterdiği çıkışta büyük bir payı var. İlk beşte kendisine iyi bir yer buldu ve görevini başarıyla sürdürüyor.
New York'un çıkışından bahsederken ; David Lee ve Al Harrington'dan da bahsedelim. Özellikle David Lee '' kazma '' pivot olayını aşıp kendisine iyi bir görev buldu. Artık orta mesafeli şutu olan, sert, ribauntçu ve skorer bir oyuncu kimliğine bürünmüş durumda. Son dönemde adı takas dedikodularına da karışsa da performansından bir şey kaybetmiyor. Biraz da Al Harington'dan bahsetmek gerekirse ; o da sezon başında ilk beş çıkarken, şu Jared Jeffries adlı kazma sayesinde benche oturmak zorunda kaldı(Jeffries'a kazma diyerek Milicic'e küfür etmiş gibi oldum sanki. Hoş zaten 1 paragraf önce ağzıma geleni söylemiştim, o yüzden bir problem yok.). Rolünü benimseyerek, benchten gelerek müthiş bir tempo tutturdu. 18.4 sayı ve 6 ribaunt ortalamalarıyla bir bench adamı için çok iyi istatistikleri var.
Geçelim klasikleşen takas bölümümüze ve ya paragrafımıza. (Has..tir diyorum.). Neden sınırlandırma gereği duydum bilmiyorum. T- Mac'in adı Chigago ile anılmaya başladı, ama Chigago'nun korkaklığı bu transferin olmasına engel gibi gözüküyor. Bu arada Eric Maynor'u OKC Thunder forması altında gördüyseniz şaşırmayın. Matt Harpring ile birlikte adı sanı duyulmamış, 2.turdan seçilen bir oyuncu karşılığında Thunder'a takas oldu. En nefret ettiğim salary cap boşaltma haberiydi bu. Presti resmen kazıkladı Jazz'ı, bravo Sam... Bu arada bildiğiniz üzere Rafaer Alston Nets tarafından serbest bırakıldı. Takım arayışı uzun sürmemiş Alston'un. Cavs'ın teklifine rağmen Miami'yi seçmiş ilginç bir şekilde. Böylelikle Arroyo'nun backup'u Chalmers, 3.tercihe düşmüş oldu. Son olarak Dallas ve Nets arasında gerçekleşme ihtimali çok yüksek olan bir takasdan bahsedelim. Mavs forması giyen Kris Humphries ve Shawne Williams'ın New Jersey'e, Nets formasını terleten Meksikalı Eduardo Najera'nın ise
Dallas'a gitmesi söz konusu. Bakalım nasıl olacak...
Son olarak Arenas - Crittenton olayından bahsedelim. Herkes biliyor olayı ama biz yine de bir özet geçelim. Bu iki arkadaş uçakta kumar oynuyor, Arenas kaybediyor. Bunun üstüne doğal olarak Crittenton parasını istiyor, Arenas ise vermemekte direniyor. En son Arenas,Crittenton'un soyunma odasındaki sandalyesine 3 ve ya 4 tane silah koyuyor. Bunu görüp ciddiye alan Javaris ise onun altında kalmayarak kendi silahını Arenas'a çekiyor. Ulan tamam Arenas deli onda silah olabilir peki sende silah ne arıyor Javaris ? Tüm bu olanlar üzerine FBI ve NBA yönetimi soruşturma açıyor. Arenas en son yukarıdaki fotoğrafta göründüğü gibi silah işareti yapınca zokayı yutuyor ve Stern tarafından süresiz olarak NBA'den uzaklaştırılıyordu... Tüm bunlarla yetinmeyen Stern, o fotoğrafta eğlenen bütün oyunculara ceza verileceğini de ekliyordu. Tüm bunlar olurken de fotoğrafta en çok gülen kişi olarak göze çarpan Antawn Jamison, Orlando maçından önce kendisi ve takım arkadaşları adına hem NBA yönetimden hem de taraftarlardan özür diliyor. Ben söyleyeyim Antawn özrün kabul edilmedi ! Şimdi ise gözler NBA yönetiminde. Ne yapacakları merak konusu ...
Yar saçların lüle lüle, arkadaşlar sizinki lüle olmasa da GÜLE GÜLE...
Ve Beklenen Oldu TOGO kupadan Çekildi...
Cuma, Ocak 08, 2010
Angola'da Togo Milli Takımının Otobüsü Tarandı !!!
Az önce ajanslara düşen habere göre Togo Milli takımının otobüsü, Afrika Uluslar Kupası için bulunduğu Angola'da taranmış. Zaten son zamanlardaki terör olaylarıyla güvenliği sorgulanmaya başlanan Afrika bu olayla herkesin gözlerini bir anda kendisine çevrilmesini sağladı. Saldırıyla ilgili bir Fransız radyosuna konuşan Togo forveti Thomas Dossevi ; kapüşonlu, silahlı kişiler tarafından köpek gibi saldırıldığını, bir anda etrafın toz duman olduğunu söylüyor. Ayriyetten bir kaç oyuncunun yardıma ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Diğer bir oyuncu Alaixys Romao ise ; 7 kişi tarafından makinalı tüfeklerle saldırıldığını ve iki oyuncunun durumunun kötü olduğunu söyledi. Pazar günü Gana ile maça çıkacak Togo'lu oyuncuların ise şu anda ne yapacakları merak konusu...
Kuranyi Trabzon'a Derken ?
Geçen gün hayal gücü yüksek bir spor gazetesi tarafından Kuranyi'nin, Cale + 3 miyon € karşılığında Trabzonspor'a geleceğini öğrendik ! Daha öz evladı Fatih Tekke'yi yuvaya geri döndüremeyen yönetim onu mu getirecek ? Hatırlatalım sözleşmesinde 20 milyon € karşılığında serbest kalma maddesi var. Ve ben buna da has..tir diyorum. Eminim ki bunu okuyan Trabzon'lu arkadaşlarda bana has..tirin başka versiyonlarını yakıştırıyordur. N'oluyo bana ? Argodan kopamıyorum bir türlü. Bu postta acayip bir psikolojik derinlik var, söylemedi demeyin ! Böyle psikolojik derinlik içeren şeyleri bir Peyami Safa yazar bir de ben !!! Buna da has..tir diyorum :) ! Neyse bu postun sonu biraz daha yazarsam gelmeyecek, en iyisi sonlandırmak...
Nate is Great :p
Ülkenin ünlü belediye başkanlarından birisinin söylediği gibi ; has..tir diyorum. Bu olay yanılmıyosam Atlanta maçında Nate Robinson'ın bastığı müthiş smaçın ardından benimle, amerikan televizyonunda maçı yorumlayan yorumcu arasında cereyan ediyordu. Smaçtan sonra yorumcu '' Nate is great '' derken bende üstte de belirttiğim gibi Has..tir dedim. Neden Nate great değil de has..tir ? Onun bu sınıfa girmesini engelleyen ne ? Bunların hepsi ve daha fazlası yarın ki, haftalık köşemiz '' Spekülatif Deformasyon '' da. Bu arada iyice ısınmaya başladım bu işe köşe felan :) .
Perşembe, Ocak 07, 2010
Buzzer Beater by Sinan Güler
Pazar, Ocak 03, 2010
Süleyman Hurma & Recep Mamur
Hani bir futbol deyimi vardır ; '' Yöneticiler futbol ve futbolcuların önüne geçiyor ''. Bu söz yukarıda zikredilen iki şahıs için geçerli. Belki Türk Futbolu'na katkıları, zararlandan fazladır ona bir şey demiyorum, fakat şu son 4 - 5 senede yaptıkları ile bir futbolcunun futbol hayatı nasıl bitirilir ? diye bir filme konu olur.
Baktığınız zaman çok beyefendi çok babacan gibi insanlar gibi geliyorlar, fakat son zamanlarda yaptıkları yüzünden şu an Türk Futbol Kamuoyu'nun belki de en nefret ettiği kişiler. Diyelim ''x'' bir takımın hocası Kayserispor'dan bir futbolcu istiyor ve bunu başkana söylüyor. Eminim ki 10 başkandan 9'unun cevabı '' aman hoca, uzak duralım '' olucaktır. Çünkü gerek koparttığı yaygaralar, gerek istediği paralar yüzünden insanı aciz durumda bırakıyorlar. Biz bu ikilinin sadece üç mevzuatına bakacağız.
İlki Ergün Teber olayı. Hatırlayacağınız üzere 3 - 4 sene önce Türk Futbolu'nun, Avrupa'ya pazarlayacağı en büyük yeteneklerinden biri olarak gösteriliyordu Ergün Teber. Bununla birlikte iç piyasada müthiş bir sükse yapmıştı, özellikle 3 büyükler onu almak için müthiş bir çaba sarf ediyorlardı. Galatasaray ile büyük ölçüde anlaşmıştı Ergün, kendisinin dediği üzere Recep Mamur onu Galatasaray'a vereceğini söylüyordu fakat sürekli fiyat arttırınca olmamıştı. Daha sonra ise Beşiktaş'la bir ilişkisi oldu. Hatta Recep Mamur ona gelip kendisini Beşiktaş'a satacağını söylemişti, fakat olan olmuş Recep Mamur sözünde durmayıp onu Sakaryaspor'a gönderiyordu. Düşünün artık siz 19 yaşındaki bir futbolcunun büyük takım yolundayken bir anda kendisini Sakaryaspor'da bulmasını. Daha sonra kaybolup gitti. Rize, Gençlerbirliği, Kocaeli derken şuan Kasımpaşa'da top oynamakta. Sürekli, ama ve fakatlarla geçen bir hayat. Yazık !
Geçelim ikinci olaya. Herkesin tahmin edebileceği gibi ikinci olay Gökhan Ünal olayı. Gökhan Ünal ve Mehmet Topuz için koparılan yaygarayı biliyorsunuz. Bundan sonra bu ülkede bundan daha büyük bir yaygara kopamaz, kopartılamaz. Hatırlayacağınız üzere Yedikule surlarının üstüne bile SAT-MI-YO-RUZ yazdırtmışlardı. Şunu söyleyim ne Gökhan Ünal çok büyük topçu ne de Mehmet Topuz. Bu kadar yaygaraya değmezlerdi, haa belki daha önce Kayseri'den ayrılmış olsalar gelişimlerini tamamlayıp hem milli takımda hemde kendi takımlarında daha iyi durumlarda olabilirlerdi. Gökhan Ünal'ı 2008 - 2009 transfer döneminde Galatasaray istiyordu, herkes bu iş bitti derken, Kayserispor şapkadan tavşan çıkarır gibi Gökhan'ı 6 milyon 250 bin Euro'ya Trabzon'a satıyordu. Ergün Teber olayından biraz farklı gelişiyordu ama yine de benze yönleri var. En azından Gökhan Ünal Galatasaray yolundayken Trabzon'a gidiyordu.
Geçelim Mehmet Topuz vakasına. En ilginç gelişenide bu zaten. Herkes biliyor hikayeyi Topuz Kayseri ile sözleşmesini uzatmıyor ve Aziz Yıldırım'ı arıyor beni al diyor. Daha sonra devreye Beşiktaş giriyor ve Topuz'da Beşiktaş'da oynamak istediğini söylüyor ve Beşiktaş forması ile pozlar veriyordu. Tüm bunlar yaşanırken Sayın Hurma çıkıp '' Biz Fenerbahçe'ye söz verdik,sözümüzden dönemeyiz'' diyerek futbolcunun bir insan olduğunu unutup talihsiz açıklamalarda bulunuyordu. Tüm bunlar yaşanırken Recep Mamur'da işin içine giriyor ve ''Beşiktaş oyuncumuzun aklını çeldi, önce bizimle görüşmeleri gerekiyordu '' diyerek etik kurallara gönderme yapıyordu. Kendisinden hiç hazzetmediğim Demirören'de '' Ben SayınMamur'la görüştüm o da görüşmemize izin verdi '' diyordu. Fakat Mamur bunlar yalanlayarak böyle bir konuşmanın geçmediği söylüyordu, ardından Yıldırım Demirören bir Beşiktaş başkanına yaraşır bir şekilde '' Başkan şu aralar biraz yoğun, unutmuştur '' diyerek Mamur'un kendisiyle yaptığı görüşmeyi hatırlamadığını nazik bir biçimde ortaya koyuyordu. Tüm bunlar ortaya bir kopukluğu çıkarıyordu. Bu büyük kopukluk Recep Mamur ve Süleyman Hurma arasında olması gereken, bir kulüp için hayati denilecek kadar önemli olan bilgi alışverişinin olmadığını gösteriyordu. Sonuçta futbolcuya bir mal gibi bakılmış ve Topuz Kayserispor'un istekleri doğrultusunda pastırma gibi Fenerbahçe'ye satılmıştı tam 9 milyon €'ya. Kademe gitgide yükseliyor ; Topuz, Beşiktaş yolundayken kendini Fenerbahçe'de buluyordu.
Ve gelelim Türk Futbolu'nun bu iki güzide yöneticisine üçüncüsünü eklemeye. Son günlerde transferin gözde oyuncusu Ali Turan'ın adı stoper sıkıntısı yaşıyan Galatasaray ile anılıyordu. Galatasaray'ın Ali Turan'la anlaştığı sadece işin Kayserispor tarafının kaldığı haberleri dolaşıyordu. Bu haber yayılırken Kayserispor yöneticisi Yücel Şahin çıkıyor '' Galatasaray'la AliTuran için 125 bin € + A2 takımından bir oyuncu karşılığında anlaştık. '' diyordu, fakat Yücel Şahin bu açıklamayı yaptıktan sonra hem Süleyman Hurma, hem de Recep Mamur bu açıklamaları yalanlıyordu. Böylece Kayserispor yönetimi arasında zaten mevcut olan kopukluk, derin bir çatlağa dönüşüyordu. Daha sonra hiç de inandırıcı olmayan bir şekilde Yücel Şahin bunların hepsini Galatasaray'la dalga geçmek için yaptığını açıklıyordu(hadi ya bizde bunu yedik, katıla katıla gülüyorum sayın Şahin, çok zekice bir şakaydı). Bir anda ortalık açıklama ve yalanlamalar ile dolarken ; Kayserispor kamp için Antalya'ya gidiyordu, ama kampta bir eksiklik vardı. O da takım takım kaptanı Ali Turan'dı. Turan Galatasaray ile transfer görüşmesi yaptığı için kadro dışı bırakılmıştı. Çalışmalarını Kayseri'de sürdüren Ali Turan'a bir darbe de çok sevdiği yöneticisi Süleyman Hurma'dan geliyordu ; '' Ali Turan için Ankaragücü ile anlaştık. ''
Sonuç olarak Ergün Teber, Gökhan Ünal ve Mehmet Topuz olaylarında olduğu gibi genç bir futbolcuya mal gözüyle bakılıyordu. Etikten bahseden yöneticiler futbolcunun insan olmadığına kanaat getiriyorlardı. Kanaatlerinin doğrultusunda hareket eden yöneticiler bildiklerini okuyup futbolcunun futbol hayatının yanı sıra bütün ruh sağlını da altüst ediyorlardı. Türk Futbolu'na yaptıkları hizmetlerden dolayı Sayın Süleyman Hurma ve Sayın Recep Mamur'a teşekkür ederek kapatıyoruz...
SPEKÜLATİF PERFORMANS
Günün Performansında bugün 2 ismimiz var ;
İlki Chorlotte Bobcats'in yıldızı Stephen Jackson. Kaptan Jack Miami karşısında 20 - 11 isabetle 35 sayı attı. Bunun yanı sıra 8 ribaund, 2 top çalma ve 2 asist yaptı. Takımının geriden gelerek maçı kazanmasındaki en büyük etkenlerden birisiydi.
İkinci ismimiz ise ; Brandon Roy. Roy, takımının Golden State'i 105 - 89 yendiği maçta 16 - 12 isabetle 37 sayı buldu. Ayrıca istatistik kağıdına 6 ribaund, 5 asist ve 2 top çalma eklemeyide başardı.
Cumartesi, Ocak 02, 2010
SPEKÜLATİF DEFORMASYON
Son dönemlerin en popüler oyuncusuyla başlarsak herkes için daha hayırlı olacak, böylece bütün kinimi kusabilirim. Herkesin tahmin edebileceği gibi bu popüler arkadaş, şahsına münasır kişiliğiyle tanıdığımız Ron Artest. Önce Chigago'da oynadığı dönemde soyunma odasında içki içtiğini açıklamıştı bu değerli zaat. Güya salonun yanındaki içkici dükkanından içki satın alıyor ve bu içkileri soyunma odasındaki dolabında saklıyormuş, ayriyetten bunu kimse görmüyormuş ne hikmetse. Bu biraz bayat bir haber, geçelim ikinci mevzusuna. Bildiğiniz üzere son üç maçı kaçırdı. Bunun sebebi resmi ağızlardan söylenene göre ; evinde merdivenden düşüp, kafasını, gözünü yarmasıymış. Sizce inandırıcı mı ? Söz konusu Artest olunca, inandırıcılık biraz komik geliyor. Durun bakalım yakında bunun da kokusu çıkar.
Artest'i bırakıp takımına bakalım. L.A bildiğimiz L.A. Kobe, hakikaten sınırlarını aştı. O çatlak parmakla yaptıklarını dünya üzerinde başka bir canlı yapabilir mi ? Bilmiyorum. Acıya bu kadar dayanabilen NBA'de başka adam yoktur herhalde. Takımın diğer yıldızı Pau Gasol ise sakatlığı atlattığından beri müthiş oynuyor, tabi Cavs maçını bir kenara koyarsak. Forvet ve Pivot demeden iki bölgeyi de müthiş karartıyor. Hele Odom ve Bynum'un şu an ki durumlarını göze alırsak Lakers'ın buna ihtiyacı var. Fakat Gasol, Cavs maçında olduğu gibi kitlenirse işleri Artest'e kalır, işte o zaman da Artest oyunun, takım ruhunun içine eder.
Lakers'ın en büyük problemi ; herhalde oyun kurucu problemidir. PG bölgesinde oynayan Derek Fisher'ın artık miladını doldurduğu su götürmez bir gerçek. Ara sıra bir kaç önemli şut atsa da artık o seviyeyi kaldıramadığını herkes biliyor. Backup PG, canımız ciğerimiz, Jordan Farmar'ımız. Ya bir oyuncu NBA'e adım attığı günden beri nasıl olur da bir gelişme göstermez ? Bu Farmar denilen oyun kurucu bozması, ekalliyeti kaybetmekten korkan Osmanlı Devleti gibi sürekli geriliyor. Farmar hakkında biraz daha yazarsam ya kendimi kaybedip küfürler savurucam ya da o kepçe kulaklarıyla dalga geçeceğim. Neyse geçelim Lakers'ın diğer bir sıkıntısına. Otoriteler tarafından ligin en iyi kadrosu olarak kabul edilen Lakers'ın çok büyük bir problemi var. Bunu bize gösteren Cavs koçu ; Mike Brown oldu. Lakers'ın pota altına kitleyen Cavs bütün işi Kobe'ye yüklettirmişti, hatırlayacağınız üzere. Lakers'ı bu ve bunun gibi durumlardan kurtarmanın en iyi yolu dış şutlardı. Fakat Lakers'da bu dış şutları atacak bir adam yok. Bu rol Vujacic'in üstünde ama onunda son zamanlardaki en iyi hareketi Maria Sharapova ile çıkmak. Kafayı karıya kıza mı taktı ? yoksa ailevi bir problemi mi var bilmiyorum. Atalarımızın güzel bir sözü vardır ; Kılavuzu karga olanın diye başlar. İşte rolü şutör mü ? yoksa karga mı ? bunu daha kendisi bile bilmiyor. Aslında Lakers bu durumu transfer yapmadan kendi içinde çözebilir. Ellerinde Adam Morrison gibi kalburüstü bir şutör var. Onu kullanırsalar Vujacic'den daha faydalı olacağına eminim. PG sıkıntısınıda Shannon Brown'ı ilk beşe yerleştirerek çözebilirler, fakat onu da PG oynatırsalar ortaya backup SG sıkıntısı çıkacak.
Takas dedikodularına gelirsek. Şu an için takasını isteyen en önemli isim ; T- Mac. Şuanda NBA'in en fazla maaş alan oyuncusu konumunda olmasına rağmen mali açıdan rahatlamak isteyen takımların gözdesi. Bunun sebebi sözleşmesinin son senesinde olması. Onu en çok isteyen takım heralde NY Knikcs'dir. Önümüzdeki yaza salary capı boş bir şekilde girmek isteyen New York onun için bütün yararlı parçalarını vermeye hazır. Fakat bir sorun var ki Jared Jeffries ve Eddy Curry kazmalarından bir tanesinden de kurtulma amacı var. Bu takası biraz zora sokuyor. T- Mac'i isteyen klüpler arasında Cleveland ve Lakers'da yer alıyor. Özellikle Cavs'ın uzun zamandır 2-3 numara oynayabilen bir oyuncu aradığı biliniyor, ama onlarında ilk hedefi Michael Redd. Yani T-Mac onlar için ikinci planda. Lakers için de aynı durum söz konusu, onlarda Caron Butler ile ilgileniyor. Hangi takıma giderse gitsin, T-Mac, T-Mac'tir. Umarım eski günlerine dönebilir. Kendisinin sponsoru olan adidas'ın sloganı gibi ; ''Impossible is Nothing''.
Takas demişken Portland'dan bahsetmemek olmaz. Özellikle Oden ve Przybilla'nın sakatlıkları nedeniyle pivot bölgesine bir arayışları olduğu biliniyor. Şu an için pivot rotasyonunda kullandığı isimlere bakarsak biraz acele etmeleri gerekiyor zannımca. Wizards'tan Blatche'i koparabilirlerse onlar için müthiş olur, bu transferi ellerindeki PG'lerden birisini vererek yapabilirler.
Orlando'dan bahsederek kapatalım. Magic şuan ligdeki en iyi oyunlardan birisini oynuyor. Vince Carter liderliğinde, çok değerli parçalarla ligin zirvesinde kalmayı başarıyorlar, ama onlarında bir sorunu var. Onların sorunu Dwight Howard'a yeterince top indirememeleri. Hidayet'in ayrılmasıyla birlikte sanki onu unutmuş gibi oynuyorlar. Howard sadece defansa yönelik oynarsa bu onlar için felaket olur. Bu sorunu hallettikten sonra şampiyonluk iddialarını daha da güçlendirirler, hatta belki de en büyük aday olurlar çünkü Howard bir final tecrübesi yaşadı ve bu onu daha güçlü kılıyor ayrıca Orlando'nun şampiyonluk yaraşındaki rakiplerinde onu tutucak seviyede bir oyuncu yok...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)