''Sabreden derviş muradına ermiş'' demişler atalarımız. Çokta güzel söylemişler, tam bu maçın ruhuna uygun bir sözcük öbeği çünkü. Maçın başından sonuna kadar ; sürekli ve istikrarlı bir hücum performansı ortaya koydu Beşiktaş...
Maçın iki kahramanı ; İbrahim Üzülmez ve Guti aynı karede.
İlk yarı bazı oyuncular saç baş yoldurtma modunda olmasına rağmen ileride ki baskı ve hücum pres bu oyuncuların bile iyi gözükmesini sağladı. Fakaat bir oyuncu hariç... Bu oyuncunun ismi Filip Holosko idi. Ben ilk defa Holosko'nun Beşiktaş formasıyla böyle kötü oynadığını gördüm, sistem içinde sırıttı, gelen topları ezdi, kısacası kendi özelliklerinin hiç birisini sergileyemedi. Lig maçlarında kadroya alınmaması ve hakkında yaratılan spekülasyonların doğurduğu bir performans olarak bakıyorum olaya ben. Yalnız Holosko bu maçla kredisini doldurduğunu bilmeli, çünkü arkadan gelen Hilbert, Ekrem, Nihat ve - bu maçta sonradan oyuna giren - Quaresma var. Umarım toparlanır Holosko, tabi temennilerle olacak iş değil ama olsun ben yine de umudumu korumaya devam edeceğim.Çok pembe bir tablo da çizmemek gerek. Evet, Beşiktaş iyi oynadı, baskıyı iyi kurdu ama bunların hepsi CSKA maçı özelindeydi -ki bu maçtan bile çıkarmamız gereken bazı sonuçlar olduğunu düşünüyorum. Bu maçla bir kez daha anlaşıldı ki kapanan takımlara karşı pozisyon bulmakta zorluk çekiyoruz(bkz. bucaspor maçı), özellikle Quaresma'nın oyunda olmadığı bölümlerde hücumda üretkenlikten uzak bir Beşiktaş izledik. Tamam belki tek kale oynuyorduk ama yine de ceza sahasına giremiyorduk. İleride tamamen Guti'nin yaratıcılığına ve Tabata'nın duran toplarına kalmıştık. Bu bizim için bir tehlike diye düşünüyorum, takım Quaresmasız oynamayı zamanla öğrenecek elbette ki, ama bu sürecin biraz hızlandırılması gerek. Ligde ve Avrupa'da oynayacağımız önemli maçların arefesinde olmamız beni bu kanıya sürükleyen olgu.
Öte yandan takımın ileride ki top kapma hevesi taraftarın sevinmesi gereken bir nokta. ''Geçen sene bu top kapma hevesi yok muydu ?''dediğinizi duyar gibiyim. Vardı elbette ama daha geride basıyorduk topa bu da ileride biraz zayıf kalmamıza sebep oluyordu, çünkü biz topu alana kadar rakip defans yerleşiyordu. Geçen sene ki kazanma isteği ve mücadelenin bir türlü üç puana dönmemesinin sebebi de buydu. Tabi bu oyunun getirdiği risklerde mevcut. Kabul etmeliyiz ki bu heves Schuster'in oyunu ileride oynatma ısrarından kaynaklanıyor, peki bu ne demek ? Bu defansın önde olması anlamına geliyor, Schuster'in sisteminde ki anahtar nokta yani. Bu sistemi hızlı defans oyuncularıyla oynayınca bir problem kalmıyor ama Beşiktaş gibi ağır defans elamanlarına sahip bir takım için büyük tehlike arz ediyor. Şu an için en büyük problemimizin bu olduğunu düşünüyorum, umarım derbi de bu zaafiyetimiz yüzünden gol yemeyiz, çünkü Fenerbahçe'nin elinde ki hızlı ve yetenekli oyuncu sayısı çok fazla, şimdiye kadar oynayacağımız -isim olarak- en iyi kadro. Gerçi bu maçta Necip'in de oynayacağını düşünürsek defansif anlamda endişelerimizi bir kenara bırakabiliriz, ama belli olmaz araya bir top atılır Stoch, Niang, Kazım gibi adamları yakalayamadan bir de bakmışız ki yemişiz golü. Umarım bu kazanma isteği ve bu hücum pres devam ettirilir Fenerbahçe maçında. Takıma Nihat, Quaresma ve Bobo gibi isimlerinde ekleneceğini ve şuan ki form durumumuzu da göz önüne alırsak bir adım önde gibi duruyoruz. ''Derbi maçların favorisi olmaz'' geyiğine girmeyeceğim ama hakikaten belli olmaz, büyük konuşmayalım. Maçın anahtar ismi Schuster, kimleri oyuna süreceği, hangi taktiği benimseyeceği bende bir merak uyandırıyor. Aykut Kocaman'ı mat edicek hamleleri yapabileceğini düşünüyorum. Umarım bu temennilerim gerçekleşir de hala takıma inanma konusunda problem yaşayan insanları da yanımıza çekeriz. Haa bu arada unutmadan ; iyi olan kazansın, ne de olsa adettendir.
1 yorum:
Deli İbo'nun yarısı kadar özverili olsa takım yeter. Yok böyle bir performans...
Yorum Gönder