Perşembe, Aralık 31, 2009

Hepi Nii Yii ! ;)


Herkese eski yılda yaşadıklarının, daha güzellerini yeni yılda yaşaması dileğiyle. İyi ve SpeKüLaTiF SeNeLeR...

Çarşamba, Aralık 30, 2009

Son 10 Yılın En İyi 11'i ...

Herkes tutturdu son 10 yılın 11'i diye ; alın işte size son 10 yılın en iyi 11'i ! Açılış konuşması biraz iddialı oldu ama backgroundun FM 2008'den alıntı olduğu göze alınmalı ve biraz dandik olduğu kabul edilmeli ( xD). Bazı arkadaşlar son 10 yıl yerine, son 2 - 3 yılın en iyi 11'ini yapmışlar, ama olsun o da güzel. Bu kadroya Messi, C. Ronaldo, Luis Figo, Nesta, Raul, Henry, Del Piero, Barthez, Totti ve adını daha sayamadığım birçok yıldız eklenebilir, ama son 10 yılda yaptıklarıyla sanırım en iyi kadro bu...





Cumartesi, Aralık 26, 2009

Bu KoLa'nın Gazı Nasıl Kaçtı ? FiNaL SeZoNu...


2004 - 2005 sezonuna dönelim. O zamanlar hatırlayacağımız üzere koç İhsan Bayülken yönetiminde sezona başlamıştı Beşiktaş. Basketbolumuzun en zevkli oynandığı yıllardı. Maçların ATV gibi iyi raitinglere sahip bir kanal tarafından yayınlanıyor olması bunun en büyük kanıtıydı. Genelde ana haber öncesi yayınlanan maçları Murat Murathanoğlu ve İsmet Badem yorumluyor, bu ikili özellikle Akatlar Spor Salonundaki maçları kendi deyimleriyle anlatmaya bayılıyolardı. O zamanlar Akatlar tam anlamıyla gelen her takım için cehennem oluyor, Beşiktaş'ın iç sahada bileği bükülmüyordu. Play-offlar dahil tüm bir sezonda iç sahada sadece 4 mağlubiyet alması bunun en büyük göstergesiydi.
Biraz kadrodan bahsetmek gerekirse, 2003 - 2004 sezonundaki kadrodan bir kaç oyuncu hariç hepsiyle yollar ayrılıyor, tam anlamıyla çekirdek elde tutularak yepyeni bir yapılanmaya gidiliyordu. Takımın kaptanlığını bir dönem Fenerbahçe forması giymiş Tolga Tekinalp yaparken, liderlik görevi ise Khalid El-Amin'e verilmişti. Beşiktaş'ın o sezonki en büyük transferi kuşkusuz Ratko Varda idi. Varda her ne kadar bir maçlıkta olsa NBA tecrübesine sahip, Partizan gibi bir ekolden gelen 2.16'lık dev boyuna rağmen dışarıdan şutu olan bir pivottu. Her ne kadar egoist yönleri olsa da Beşiktaş taraftarının sevgililerinden birisi haline gelmişti o sezon. Takımın diğer yabancılarını saymak gerekirse ; bir dönem Telekom forması giymiş olan Thomas Ellis, sezon ortasında gönderilen Albert Mouring ve onun yerine alınan Avustralya'lı Brett Maher. Khalid El-Amin ve Ratko Varda dışında istikrarlı skoreri olmayan takımda saman alevi misali mutlaka her maçta süpriz bir skorer çıkardı. Bunların başında 9 sezon Beşiktaş forması giyen Nedim Yücel, ceza şutlarıyla ünlü ve kısa forvet olmasına rağmen 2 metrelik boyuyla göze çarpan Bekir Yarangüme ve büyük tecrübe Haluk Yıldırım gibi yerli yıldızlar geliyordu.
Sezona sponsorsuz giren Beşiktaş sezonun ortasına doğru MAS DAF ile anlaşma yaparak finansal olarak da rahatlıyordu. Khalid El-Amin önderliğindeki takım ise Avrupa'da da iyi gidiyor ve FIBA Avrupa Liginde çeyrek finale kadar çıkıyordu. Çeyrek finaldeki rakibi Fenerbahçe olan Beşiktaş ilk maçı kaybedip, evindeki maçı ise kazanarak durumu 1-1'e getiriyordu. Abdi İpekçi'deki son maçı ise Fenerbahçe kazanıyor ve Final Four'a kalan ekip oluyordu. Tüm bunlar yaşanırken Ligde'de Beşiktaş düşüşe geçiyordu. Son 9 maçın 7'si kaybedilince ve bunun üstüne Fiba Avrupa Liginden de elenilince İhsan Bayülken istifa ediyordu, istifa ettiği günde babasını kaybetmişti hatırlayacağınız üzere. Yeni koç arayışına giren Beşiktaş aradığı ismi yine içeriden buluyordu ve menajer Burak Bıyıktay'ı koçluğa getiriyordu.

TBL'nin son haftasında Burak Bıyıktay ilk koçluk tecrübesini yaşıyor ve yıldızlar topluluğu olarak adlandırabileceğimiz Ülker'i mağlup ediyordu. Başarılarla geçen sezon 3. sırada noktalanıyor ve Play-offlarda sezonu 6.bitiren Tuborg ile karşılaşılıyordu. Tuborg'u eze eze geçen Beşiktaş'ın yarı finaldeki rakibi ise Ülkerspor oluyordu. Hayatım boyunca saçmalığı yüzünden hiç sevmediğim ''avans kuralı'' sayesinde Beşiktaş, Ülker serisine 1-0 önde başlıyor ve evindeki ilk maçı da Khalid El-Amin'in son saniye üçlüğü ile kazanarak ne olduğunu anlamadan bir anda 2 - 0 öne geçiyordu. Sudan çıkmış balığa dönen Ülkerspor'un Abdi İpekçi'de kazandığı maç ise sadece seriyi uzatıyordu. Son maçı ise Kerem Tunçeri'nin berbat oyunuyla kazanarak tarihte ikinci defa finale kalıyordu Beşiktaş. Hatırlatalım ilkinde şampiyon olmuştu Beşiktaş (1974 - 1975). Finalde ise Beşiktaş karşısında Henry Domercant'li , Willie Solomon'lu Efes Pilsen vardı. Final serisinin ATV'nin pilot kanalı Kanal 1'den yayınlanacak olması başta zaten herkesi gıcık etti. Çünkü Kanal 1 yeni bir kanaldı ve lanet olası uydu alıcıları göstermiyordu ! Yayıncılık konusu bu kadar düşmüşken NBA TV'nin seriyi yayınlamak istemesini de acayip garipsemiştim ama ne oldu ne bitti bilmiyorum NBA TV maçları yayınlamamıştı. Neyse seriye geri dönelim. İlk maçın 4.çeyreğine Beşiktaş 3 sayılık üstünlükle girmesine rağmen son periyotta, ''Allah razı olsun'' müthiş bir savunma performansı sergileyerek 8 sayı fark yiyince Efes seride 1-0 öne geçti. 2. maçta ise Beşiktaş müthiş bir ilk yarı oynarak maçı kafalarda bitirdi, ama sadece kafalarda. İlk yarıda 21 sayı fark atınca ikinci yarıyı oynamak yedeklere kaldı. Gerek yedeklerin oynaması gerek farkın verdiği rehavet yüzünden son çeyrek yine müthiş bir savunma sergileyen Beşiktaş farkın 13 sayı birden düşmesini resmen seyretti ! 2 dakika daha oynansaydı resmen maçı Efes alıcaktı. 3. ve 4. maçların bitmesi için resmen dua eden Beşiktaş'lı oyuncular hayal kırıklığı yaratarak seriyi ve sezonu tamamladılar. Böylece iyi başlanan sezon acıklı bir şekilde sonlanıyordu Beşiktaş için...

Bir sonraki yazıda takımın önlenemez düşüşüne göz atacağız...

Kobe vs Cavs


Maç beklenenden geç başlıyınca buna bağlı olarak da geç bitti. Geç bitmesine bağlı olarakta bizi hakikaten uykusuz bıraktı. Daha yeni yeni uyanıyoruz. Neyse saçma sapan uyku muhabbetimizi bir kenara bırakırsak maça dönelim.
NBA Christmas Special adı altında ESPN bize Lakers - Cavs maçını verceğini duyurmuştu, ama nedense maç Kobe ile Cavs maçı gibi geçti. İlk periyotun ilk dakikalarında Lakers üstündü ama bu 4 dakika sürdü. Ilgauskas , Hickson değişikliğiyle oyuna hükmeden taraf Cavs oldu. Özellikle ilk 4 dakikadan sonra Lakers'ın en büyük silahı denilen pota altının çökmesi sebebiyle Shaq, Lakers pota altını domine etmeye başladı. Smaç manyağı yapılan Lakers potasının isyanını duyan Zen Master Bynum, Odom değişikliğini yaptı. Bu değişikliğin bir faydası olmadı çünkü Mike Brown'da karşılık vererek hiç hazzetmediğim Anderson Varejeo'yu oyuna soktu. Varejeo ortalığı karıştırarak pota altında iyi işler çıkardı ve kendisinden beklenmeyecek atışlar yaparak ''Noel balığı'' ünvanını aldı.
Lakers hücumuna geçersek Kobe Bryant maça çok iyi başladı, fakat ona yardım edecek biri çıkmayınca bütün yük onun üstüne kaldı. LeBron ve Cavs hücumuna geçersek orada da tam tersi bir durum vardı. LeBron takım oyununa katkıda bulunarak iyi bir çizgide oynadı. Bir ara Artest'in savunmasından bunalsa da arkadaşlarını iyi besledi. Mo Williams ise kafasına taş düşmüş gibi oynadı. Müthiş bir oyun kurucu performansı sergiledi ve amiyane tabirle Fisher'ı denize döktü. Zaman zaman Fisher ve Kobe'nin bana göre kasti faullerine maruz kalsa da yılmayarak mücadele etti ve maçın yıldızı oldu. Cavs'ın diğer etkili isimlerine bakarsak kuşkusuz onlardan birisi Delonte West idi. Hani ''anlatsam roman olur'' diye bir tabir vardır ya işte bu durum West için geçerli. Kenardan gelerek çok iyi işler çıkardı ve farkın açılmasındaki en büyük etkenlerden birisiydi. İlk yarının sonlarına doğru Lakers'ın farkı düşürdüğü anlarda sahada olabilseydi daha farklı olabilirdi. Hücumun diğer yüzü ise Moon'du. Son anlarda takımın skor yükünü çekerek koça inceden bir mesaj verdi. Savunma yönüne geçersek; Artest, LeBron'u savunmak için elinden gelen herşeyi yaptı. Bir ara başarılı gibi oldu ama daha sonrasında dağıldı. Kobe her zaman ki gibi hücum da olduğu kadar savunmaya da konsantre olmuştu. Çok hırslı ve hırçın bir savunma yaptı. Pota altı zaten şenlikti o yüzden hiç yazmaya değmez ! Cavs ise müthiş bir savunma anlayışı ile sahaya çıkmıştı. Mike Brown geçen seneden ders alarak bu kez daha farklı bir savunma anlayışıyla ortaya çıktı. Olayın mantığı şu ; Lakers pota altını durdurup, hücumda bütün yükü Kobe'nin omuzlarına vermek. Zaten Kobe dışında bir atıcısı olmayan Lakers'ı durdurmanın en iyi yolu buydu. Zen Master bir ara Vujacic'i denedi ama başarılı olamadı. Merak ettiğim diğer bir konu ise takımdaki şutör görevini üstlenmeye çalışıp o mevkiyi rezil rüsva eden bir Vujacic yerine, neden Adam Morrison düşünülmüyor. Garip bir durum.
Biraz da hakemlerden bahsedelim. Hakemler tek kelimeyle berbattı. Maçın özel olduğu kanısına varıp bir play-off maçı yönetir gibi gözüktüler, ama sadece gözüktüler. Kobe'ye yapılan faulleri es geçtiler, Mo Williams'a yapılan hareketleri görmezden geldiler, saçma sapan olaylara düdük çaldılar. Tüm bunlardan mıdır , yoksa takımın berbat oyunundan mıdır bilinmez Lakers seyircisi de çıldırıp sahaya sünger benzeri cisimler atmaya başladılar. Arada bir kaç su sişeside yollamayı ihmal etmediler. Tüm bunlar olurken Lamar Odom isimli ''ben yıldızım'' diye geçinen traktörde saçma sapan fauller yapıp hem salondaki seyircileri hem de ekranlarının başında gece 3'e kadar maçı izlemeye göze almış bizleri çileden çıkardı. Cavs ne zaman ribaunt alsa gidip faul yapan daha başka bir adam var mı ligde ? Allah'tan oyundan atıldı da kurtulduk.
Toparlamak gerekirse maçın ''bidonu'' olarak Bynum'u seçtik. Maçın yıldızı Mo Williams olurken Cavs'in Lakers potasını kırarcasına yaptığı smaçları izlemenizi öneriyor ve yazıyı noktalıyoruz.

Pazar, Aralık 20, 2009

Rafa Benitez'li Liverpool'u Uçuruma Götüren 10 Olay


1. 28 yaşındaki Robbie Keane'nin 19 milyon Pounda alınması, 19 maç oynatıldıktan sonra zararın neresinden dönersen kardır mantığıyla Totenham'a 12 milyon Pounda geri verilmesi.

2. İstanbul'daki Şampiyonlar Ligi finalinde Milan'ı yenmeleri ve o maçtan sonra Ancelotti'nin bedduasını almaları. 2005'de Şampiyonlar Ligi'ni aldıktan sonra sadece 3 kupa (UEFA Süper Kupası - 2005, FA Cup - 2006 ve Community Shield - 2006 ) alabildiler.

3. 2007 - 2008 sezonu öncesi Robbie Fowler , Luis Garcia , Djibril Cisse , Jerzy Dudek ve Craig Bellamy gibi yıldızların yollanması. Yerlerine Ryan Babel , Yossi Benayoun , Lucas , Andriy Voronin gibi vasat futbolcuların uçuk fiyatlara alınması. Böylece zaten az olan yıldız sayısının iyice düşürülmesi.

4. Aston Villa'nın kaptanı Gareth Barry'yi almak amacıyla Xabi Alonso'nun başka kulüplere önerilmesi, böylece Xabi Alonso'nun küstürülmesi.

5. 2008 - 2009 transfer sezonunda kadroya Andrea Dossena ve Diego Cavallieri gibi şuan kadroya giremeyen isimlerin alınması ve zaten Fernando Torres alınırken küstürülen Peter Crouch'un Porstmouth'a satılması.

6. John Arne Riise'nin Roma'ya satılması, sol bekin Fabio Aurelio ve genç Emiliano İnsua'ya emanet edilmesi.

7. Sami Hypia'nın kontratının yenilenmemesi ve defansa 31 yaşındaki Kyrgiakos alınarak zaten vasat olan defans hattının iyice şenlikli bir hale getirilişi.

8. Xabi Alonso Real Madrid'e 30 milyon pounda satılırken ondan gelen 17 milyon poundu sakat olan Alberto Aquailani'ye dökmeleri. Üstelik o dönemde daha kaliteli bir oyuncu alabilecekken.

9. Rafa Benitez'in takımı eski öğrencileriyle ve İspanyollarla doldurması.

10. Rafa Benitez'in, Fernando Torres'in satılması durumunda takımdan ayrılacağını söyleyerek kulübe olan bağlılığını göstermesi !!!

Cuma, Aralık 18, 2009

Genç Kaptanlar # 4


Francesc Fabregas : Babası da futbolcu olan Cesc futbola Barcelona'da başladı. İspanya U-17 takımıyla Dünya Şampiyonasında ikincilik yaşadı. Aynı zamanda o turnuvanın gol kralı olarak altın ayakkabıyı ve turnuvanın en değerli oyuncusuna verilen altın top ödülünü kazandı. Çok istediği Barcelona'nın A takım formasını belki giyemedi ama genç yaşında Arsenal'e transfer olarak büyük bir sükse yaptı. Arsenal formasını ilk kez 2003 yılında Rotherham United'la oynanan Lig Kupası maçında giydi. O maçta forma giyerek Arsenal tarihinin forma giyen en genç oyuncusu ünvanını kazandı. Takımının 2006 Şampiyonlar Liginde final oynamasına katkıda bulundu. Aynı yıl UEFA yılın takımına seçildi. Aynı zamanda da İngiltere'de yılın genç futbolcusu seçildi. 2008-2009 sezonunda Gallas'ın takım kaptanlığından alınmasının ardından 1. kaptan oldu. (Patrick Vieria zamanında onun kaptan olması gerektiğini söylemişti.) En büyük hayali Barcelona takımının ''4'' numarası olabilmek. Fakat şuan Arsenal'in ''4'' numarası ve oranın kralı...

Sporcuların Twitter Fotoğrafları

Steve
Steve Nash, her ne kadar uzun saç onun stili olsa da kısa saç ona daha çok yakışıyor ...

Chris Bosh
Her zaman kendisini dinazora benzetsemde ve saha içinde oynadğı bencilce oyunu beğenmesem de onun yaratıcı ve eğlenceli karakterine hastayım. Hala ilkokul çocuğu neşesinde !
DeJuan Blair

Herhalde en ilginçi bu. Karşınızda San Antonio'dan DeJuan Blair...

Ron Artest

Karşınızda Dünyanın en antipatik basketbolcusu. Ron ''Artist'' Artest...

LAMAR ODOM

Çok cikssin. Adamım Lamar Odom, Lakers'ın BraveHeart'ı.

colin kazim-richards

Son günlerin en çok konuşulan ismi Colin Kazım Richards. Kaslarını hava atmak amacıyla gösterdiği için basın ve sporsev(meyen)lerin tepkisini çekmek için can atıyor.

Kim Clijsters

Kim Clijters. Herhalde internetle en içli dışlı olan sporcu.

Hasheem Thabeet

Bi de bana derler garip garip fotoğraflar çekiyorsun diye. Alın size Hasheem Thabeet.

Amar'e Stoudemire

İşte bir insanın egosunun tavan yaptığı an. Amar'e Stoudemire.

Michael Jordan

Michael Jordan. Basketbolu sevmemi sağlayan adam. Yüzüklere bak, hey maşallah.

andyroddick

Raketinin arkasını saklanmış Andy Roddick.

Freddy Adu

Pele bu çocuğu kendi varisi ilan etmişti. Malesef düşüşü yükselişinden daha çabuk oldu. Freddy Adu.

Muna Lee

Hahaha. Muna Lee karizma. Tartan pistte daha iyi gözüküyon be hacı.

Dee Brown

O müthiş İstanbul hayranlığıyla tanıdığımız Dee Brown ...



Çarşamba, Aralık 16, 2009

NBA Değerlendirmesi

Sezonun en şanssız takımlarından Portland Trail Blazers ile başlayalım. Batum , Outlaw derken Oden'da sakatlandı. Üstelik Oden sezonu kapadı, Batum ve Outlaw'ın sakatlıkları ise Oden'a nazaran daha iyi durumda. Özellikle Oden'ın sakatlığı sebebiyle bir takasa girişme ihtimalleri var. Etliye, sütlüye karışmayan sadece savunma yapan gerektiği zaman hücüm eden bir Dalembert onlara iyi gelebilir. Oyun kurucu mevkiisinde sıkıntı yaşayan 76ers'la takasa giderlerse onlar için daha hayırlı olur. Blake ve ya Miller'ı gönderebilirler ve ya üçlü bir takasda olabilir.Şu Bayless'ın oynaması gerekiyor. Potansiyel var çocukta.

Philadelphia'ya geçersek orada durumlar biraz karışık. Uzun bir mağlubiyet serisine(nihayet) son verdiler. Ivy yavaş yavaş kendine gelirken, Iguodala'da bir düşüş söz konusu. Özellikle Dalembert'e top kullandırtmamaları onlar için hayırlı olur. Çaylak Jrue Holiday'de de iyi bir backup PG potansiyeli var, iyi bir oyuncu olabilir. Çok atletik ve koşmayı seven bir takım, hücum oyununa yatkınlar fakat bunu oynatıcak PG yok. Ne A.I ne de Lou Williams bu düzeyde guardlar değil. Andre Miller'ı keşke tutabilselerdi.
Bir transfer dedikodusu dolanıyor ortalarda. Von Wafer'ın, Olympiacos'tan ayrılabileceği ve Memphis'e transfer olacağı söylenmekte. İyi bir 6.adam olabilir Memphis için. Ver eline topu sayı atsın !

Drafta gelirsek. Henüz #1 numara Blake Griffin'i izleyemedik. #2 numara Thabett ise süre alamıyor. Fakat buna rağmen Miami maçında 5 blok yapmayı başardı. #3 numara James Harden ise zaman zaman iyi maçlar çıkarıyor. Draftın en büyük sürprizi Brandon Jennings oldu, kesinlikle kimse ondan böyle bir performans beklemiyordu. Tyler Hansbrough'da kendisinden beklenmiyicek bir performans sergilemekte. NBA oyununa ayak uydurup uyduramayacağı soru işaretiydi fakat son maçlarda istatistiklerinde gözle görülür bir ilerleme var. DeJuan Blair, o da draftın sürprizlerinden birisi oldu. San Antonio geçen sene George Hill'de olduğu gibi yine turnayı gözünden vurdu. Fakat bir çelişki var. Hala isminin nasıl telafuz edileceğini öğrenemedik. DeJuan mı ?, Dehuan mı ? yoksa Dijuan mı ? Birisi beni bu konuda aydınlatırsa memnun olucam. Draft diyince Tyreke Evans'dan bahsetmemek olmaz. Bir oyuncu bir takımı ancak böyle değiştirir. Ligin en zayıf kadrosunu play-off potasına sokmak her yiğidin harcı değildir. Sacramento şu ana kadar bence ''gönüllerin şampiyonu'' unvanını hak etti. İnşallah bu çizgide devam ederler, yakışmıyor Kings'e lottary takımı olmak !
Phoenix'den bahsederek kapatalım. Tamam Phoenix iyi basketbol oynuyor, Amar'e biraz daha konsantre, Nash eski günlerinden kolajlar sunuyor ama bench yok ! Barbosa dışında göze çarpan bir isim yok. Nash'in yedeği geçen sene süre alamayan Dragic(Amerikalı spikerler Dracik demekte ısrarlı) gerçi iyi oynuyor ama yinede hala o seviyede değil. Dudleylerle felan olacak iş değil. Tucker'ın daha fazla süre alması lazım. Oynadığı zamanlarda iyi verim alınıyor fakat nedense Gentry onu oynatmıyor. Oynat şu çocuğu Gentry !..

Salı, Aralık 15, 2009

Hani Gidiyordun !



Gennaro Gattuso. Beşiktaş'a karşı oynadığı oyunla çocukluk kahramanlarımdan biri haline gelmiş, hırçın , sinirli tavırlarıyla arada sırada gına getirmiş 32 year old footballer(İngilizcem iyidir xD).Geçtiğimiz günlerde ilk 11'de oynayamadığı için Milan'dan ayrılacağını söylemişti. Hatta Milan 2.başkanı Galliani ''Gennaro'nun kalması için her şeyi yaptım'' demişti. Artık, tamam Gattuso ayrıldı derken (hatta ismi Chelsea ile anılırken) dün Gattuso'nun 3 yıllık sözleşme yenilediğini duyduk. Yılda 5 milyon € kazanırken şimdi 3 milyon € kazanacak olması en şaşırtıcı durum. Fakat şunu unutma Gennaro seni sözünün eri bilirdik , tükürdüğünü yalayan birisi olduğunu yeni öğrendik. Öyle olsun !..

Pazar, Aralık 13, 2009

Kevin ''Züppe'' Johnson - Vitaliy Klitschko



Maç başlamadan önce herkesin tahminleri Vitaliy Klitschko'nun kazanması yönündeydi. Buna etken olarak Kevin Johnson'ın ilk defa 12 roundluk bir maça çıkması ve her ne kadar namağlup olsa da Vitaliy'nin kalibresinde olmayışıydı.
Kevin Johnson ringe Michael Jackson(siyah olan zamanı) tişörtüyle gelerek kendisini sempatik göstermeye çalıştı ama ne yaparsa yapsın maçtan önce yaptığı ukala açıklamaların altında ezildi. Maçtan önce yaptığı açıklamalarda ; ''Beni sadece Muhammed Ali yenebilirdi.'' demiş. Ayrıca Vitaliy Klitschko'nun işini 9.roundda bitireceğinide eklemiş(İnsanın '' o biraz sıkar'' diyesi geliyor). Vitaliy ise bu açıklamalara ''hastane masrafları benden'' diyerek anlamsızca bir boyut kazandırmıştı. Arkadaşım sen şampiyonsun ne gerek var çocukla çocuk olmaya(30 yaşındaki adama çocuk dedim, bak şu işe).
Birazda maç hakkında konuşalım. Kevin Johnson maça çok anlamsızca bir savunma ile başladı sürekli Vitaliy ile dalga geçip onu sinirlendirmeye çalıştı. Bunların ne kadar etkili olduğu bilinmez ama Vitaliy biraz durgundu. Ama nolursa olsun Vitaliy Klitschko bir şampiyondu ve maçı alması gerekiyordu. Bizim bu düşüncelerimizi okurcasına Vitaliy iyi direkler çıkarmaya başladı fakat Kevin da hala tık yoktu, sürekli savunmaya kapanıp arada da bir iki tane sol direk çıkarıyordu. Maç sürekli iplerde geçiyor, aklımızda kalan tek şey Kevin Johnson'ın sürekli iplere yaslanıp, Vitaliy'nin yumruklarını karşılama çabasıydı. En sonunda 9.rounda gelmiştik tam Kevin Johson zamanı diyordum ki Vitaliy yine Kevin'ı iplere sıkıştırdı ve Kevin kendine yakışır bir şekilde ukalalık yapmaya devam etti. 9.roundda sona erdi ve Kevin da yine tık yok arada sol direkler çıkarıyordu fakat Vitaliy'nin bir roundda vurduğu yumruk sayısı Kevin'dan 5-6 kat fazlaydı.
Maçın son roundu ise tam bir şovdu. Vitaliy en sonunda Kevin'a uydu ve o da başladı saçmalamaya. Elini havaya kaldırıp duruyordu anlamsızca, bunu gören Kevin rahat durur mu ? Durmaz o da başladı. Hadi gel vur diye yalvarıyordu resmen bir ara kendi çenesine yumruk atmaya başlamaştı. Tam bu adam kendi kendine K.O olur diyordum ki maç bitti. Maç sonunda bir elektiriklenme oldu Vitaliy ile Kevin arasında. O elektriklenmeyi ayırmaya gelen Vladimir Klitschko'ya bile kafa tutan Kevin Johnson en sonunda sakinleştirilebiliyor ve maç Vitaliy'nin puan ile hakemler tarafından galip sayılmasından sonra centilmen bir şekilde son buluyordu ! (Bokstaki centilmenliğe fena halde takmış durumdayım. 36 dakika boyunca birbirlerini yumruk manyağı eden adamlar nasıl oluyorda maçın sonunda tokalaşabiliyor ? Bravo Valla.)

Cumartesi, Aralık 12, 2009

Genç Kaptanlar # 5


Fernando Torres : ''El Nino'' 16 yaşındayken ilk kez Atletico formasını giydi. Giyiş o giyiş dile kolay 7 sezon geçirdi o formayla. 17 yaşında kaptan olduğu Atletico formasıyla tanıtmıştı kendisini dünya pazarına. Bir rivayete göre Atletico'da kaptanken , kaptanlık pazubandının altında şu an oynamakta bulunduğu Liverpool klübünün ünlü taraftar sloganı ''You'll never walk alone'' yazıyormuş. Liverpool'a maliyeti 27 milyon € olmuştu Torres'in. Luis Garcia'yı unutmayalım , o dönemin L'pool açısından en önemli futbolcularından birisiydi. Onu ilk defa Euro 2004'te izlemiştim. Oyuna girdiği zaman şaşırmıştım o zamanlar çok toydu , kız zannetmiştim kendisini (O fotoğraflardan bir tanesi üstte xD). Kim bilir belki bizim Arda'nın pazubandının altında ''Gunners'' yazıyordur. Neden olmasın ...

Cuma, Aralık 11, 2009

Sönüp Giden Yetenek...


Asthon'ın neyini hatırlayacağız ? Bilgisayar oyunlarında aranan bir forvet oluşuyla mı ? yoksa o sarı saçlarını mı ? ve ya 26 yaşında futbolu bırakmasıyla mı ?..
West Ham'ı sevmemiz etkenlerinden biriydi Dean Ashton...Tıpkı Sebastian Deisler gibi genç yaşta futbolu bıraktı bilek sakatlığı yüzünden...Neden kötü şeyler hep iyi adamların başına gelir...Şimdi tazminat haberleri dolaşıp duruyor ortalıkta , adamın futbolu elinden alınmış ne tazminatı arkadaş !..

Cumartesi, Kasım 21, 2009

Road to 2010...Yaşanmayanların Yaşandığı Yer ...Kardeş Kavgası... (Kuzey Kore)


Kuzey Kore : Bu yazıyı yazmamın amacı biraz siyasi. Zaten Kuzey Kore yazısı
yazacaksanız siyasetten uzak durmanız düşünülemez. Yıllarca batı tarafından Sovyetler Birliği'nin
uşağı olarak görülen , itilmiş , dışlanmış bir ülke Kuzey Kore. Her ne kadar son yıllarda biraz sıcak
ilişkiler kurulsa da hala bu durum devam etmekte.
Gerek sahip olduğu nükleer güç , gerek içinde bulunduğu komünist rejim sayesinde batılı
devletlerin hala bir tehdit unsuru olarak gördüğü Kuzey Kore dünya kupasına katılarak hepimizi
şaşırttı... Kadro kalitesi olarak aynı grupta bulunduğu hiçbir takımdan üstün olarak görülmüyordu
Kuzey Kore. İran, Suudi Arabistan ve hatta Birleşik Arap Emirlikleri'ni geride bırakarak düşman
kardeşi ile birlikte dünya kupasının yolunu tuttu. Kadroları hakikaten vasat. Grup maçlarına
çağırılan oyunculardan sadece 5 tanesini yurt dışında oynuyor. Bunların iki tanesi Avrupa'da top
koşturmakta. Hong Yong- Jo kadroda en göze çarpan isim. Rusya'nın Rostov takımında oynayan
Yong- Jo 11 milli maçta 9 gol atarak buranın patronu benim mesajını veriyor(Kılavuzu karga
olanın ..... neyse). Grup maçlarında 7 gol attılar ve bunların hepsi farklı oyuncular tarafından
atılımış yani grup maçlarında göze çarpan ve ya sivrilen bir oyuncu yok en azından istatistik
kağıdında. Yine istatistik kağıdına bakınca goller forvetler yerine defans oyuncularından
gelmiş. Birkaç örnek vermek gerekirse ; An Chol- Hyok 7 maçta 10 golü var. Ryang Yong-Gi
5 maçta 4 golü var. Pak Chol- Min 2 maçta 3 golü var. Yi Jun- Nam'ın ise 31 maçta 7 golü var.
Bugüne kadar sadece 1966 dünya kupasına katılmış olan Kuzey Kore , bu turnuvada İtalya'yı
gerisinde bırakıp grup ikincisi olmuştu. Böylece 2.tura adım atan ilk Asya takımı olmuştular.
2.turda karşılarında Eusebio'lu güçlü Portekiz vardı.Karşılaşmada 3-0 öne geçmelerine rağmen
maçı 5-3 kaybederek kupaya veda etmişlerdi. Daha sonra Kuzey Kore'nin bu başarısı
İngiliz yönetmen Daniel Gordon tarafından belgesel haline getirilmiştir.The Game of Their Lives
adlı belgeselde 1966 Dünya Kupasına katılan takımın hayatta kalan üyeleriyle yapılan röpörtajlar
yer almaktadır.Dünya Kupasında pek şans vermediğim takımlardan birisi fakat dünya kupası
yaşanmayanların yaşandığı yer olduğu için her türlü sürprize açık...




Cuma, Kasım 20, 2009

Road to 2010...Yaşanmayanların Yaşandığı Yer ... (Slovakya - Slovenya)



Samir Handanovic
Slovenya : İlk defa dünya kupasına 2002 yılında katılıp ilk turda elenen Slovenya bu şansı bir kere daha yakaladı ve deyim yerindeyse turnayı gözünden vurdu.Rusya gibi bir takımı eleyerek dünya kupası biletini kaptılar.Slovenya hakkında internette yerli bir kaynak bulmak imkansız neredeyse.Neyse geçelim kadrolarına.Kadroda göze çarpan ilk isim ''Samir Handanovic''.Udinese formasını başarıyla terleten Handanovic milli takımda da aynı performansını sergilemekte.Kadroda göze çarpan bir diğer futbolcu ise İnter'de oynayan Rene Krhin.2007 yılında Maribor'dan İnter'e transfer oldu. Büyük ihtimalle 2010 kadrosunda olacak , en azından ben o gözle bakıyorum. Mourinho bu sene onu 3 defa oynattı. Hücüma dönük orta saha oynayan Krhin 1.89 olan boyu ile gözümüze çarpıyor.Hücümda ise en büyük kozları hiç kuşkusuz Novakovic olacak.Bugüne kadar 36 milli maçta 13 gol atarak iyi bir yüzde yakalamış durumda. Köln'ünde kaptanlığını yapan Novakovic grup maçlarında 5 gol atarak takımının en golcü ismi olmuştu.Diğer göze çarpan isimlerden birisi ise Auxerre forması giyen ''Valter Birsa''. 3 senedir Fransa'da forma giyen Birsa'nın gol yüzdesi pek iyi değil.Fakat oyuna katkısı , getirdiği enerji ile takıma büyük güç katmakta. Forvette Novakovic'in en büyük destekçisi olacak. 2010'a gidecek en süpriz takımlarından birisi olacakları kesin...





Marek Hamsik

Slovakya : 2010 dünya kupasına katılacak diğer bir sürpriz takım ise Slovakya. Slovenya ile aynı grupta yer almışlardı bunuda hatırlatalım. Çekoslovakya günlerinden sonra ilk defa dünya kupasına katılacaklar. Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya'yı geride bırakarak grubu sürpriz bir şekilde lider bitirdiler. Kadroya baktığımız zaman gözümüze çarpan iki isim var. Ankaragücülü ''Stefan Senecky'' ve Beşiktaş'lı ''Filip Holosko''. Genelde genç oyunculardan kurulu olan Slovakya'nın kaptanlığını yine genç bir isim olan ''Marek Hamsik'' yapıyor. 22 yaşındaki Hamsik'in yaz döneminde adı İnter'le anılıyordu. Napoli'nin kuşkusuz en büyük yıldızlarından birisi olan Hamsik hem ön libero hem de hücüma dönük orta saha olarak oynayabiliyor. Şu an 7 golle takımının en golcü ismi ve Seri A' da gol krallığında ikinci sırada bulunmakta. Kadroda gözümüze çarpan diğer bir oyuncu ise '' Stanislav Sestak '' .6 golle takımının elemelerdeki en golcü ismiydi. Bundesliga'da Bochum formasını giyen Sestak 1.80 boyunda. Çok hızlı bir oyuncu olması gözümüze çarpan ilk özelliği. Forvet oynayabilmesinin yanı sıra kanatlarda da görev alabiliyor. Kadronun diğer önemli parçaları ise , Twente'de kiralık olarak oynayan Stoch , Manchester City'de oynayan, teknik direktör Vladimir Weiss'in oğlu Jr. Viladimir Weiss, Liverpool'lu Skrtel , Lille formasını giyen forvet Robert Vittek , 33 yaşın tecrübesi Mainz'lı milli formayı 95 kez giyen Karhan , West Bromwich'li Marek Cech ve daha niceleri. Kadrosundaki kaliteli ve genç oyuncularıyla dünya kupasında iyi işler yapacaklarına inanıyorum...

Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle....



Pazar, Kasım 15, 2009

Guiza vs. Forlan


Daniel Guiza...Türkiye'de gerekli gereksiz bütün herkesin pardon herkes dedim futbol
alimlerinin eleştirdiği topçu(golcü) ,eski La Liga gol kralı.Kısacası bizim basının tabiriyle 14 milyon
€'luk çamaşır makinesi(bide aldığı maaş var onla 27 milyon € oluyor :p).
Diego Forlan...Manchester United, Villareal ve Atletico Madrid gibi iyi takımlarda top
koşturmuş, Guiza'dan sonraki La Liga gol kralı,altın ayakkabı sahibi golcü.
Şimdi bana bu iki adamı bu yazıda buluşturmamın sebebini soracaksınız.Rivayete göre
Atletico Madrid, Aguero'yu astronomik bir rakama Chelsea'ye satacak.Onun yerinede bizim çama..
pardon Guiza'yı alacak.Yani yakında takım arkadaşları olucaklar ne güzel demi.Acaba Forlan bizim
ülkede futbol oynuyor olsaydı nasıl lakaplar takılırdı çok merak ediyorum.Alltaki videoda da
görüldüğü üzere bizim Guiza'dan pek farkı yok demi hatta fazlası var gibi duruyor(xD).
Tekrar konuya dönersek.Asıl gelmek istediğim konu ise gol kaçırmanın(ister boş kaleye ister karşı
karşıya)hiçbir öneminin olmadığını anlatmak, en azından uzun vadede.Alttaki Forlan örneği gibi
bir dönem herkesin ''kazma'' olarak nitelenderdiği Forlan , Villarealdeki çıkışıyla herkesi kendine
hayran bırakıp Atletico'ya transfer oldu ve Madrid temsilcisinde Villarealde yakaladığı çıkışınında
üstüne çıkarak La liga ve Avrupa gol kralı oldu.Şimdi Forlan herkes tarafından kabul edilmiş
kalbur üstü bir golcü (Yani ''kazma''lığından eser kalmadı).Şimdi bizim futbol alimleri kalkıp
''şu çamaşır makinesini nasıl istiyorlar ?'' diye serzenişerde bulunuyorlar.İşte bu noktada Forlan
örneği devreye giriyor ve tabikide Guiza'nın yetenekleri.Guiza'nın burdan transfer olması için
ismi bile yeter.İnşallah Guiza ülkemizden gitmez zira onun kalitesinde şuan Türkiye'de fazla
oyuncu yok...


İşte o video :






Brandon Jennigs (are you kidding me ?)


NBA'e ilk geldiği zaman şımarık ve ukala gözüyle bakıyordum bu çocuğa fakat gün geçtikçe
ona ısınmaya başladım.Artık potansiyelli bir oyuncu olduğuna inanıyorum. Çünkü bir insanın bir
maçta 55 sayı atması tesadüf vs. şeylere açıklanacak bi durum değil.Geçen seneyi AJ Milano'da
geçirerek kolej oyuncuları arasında yeni bir çığır açtı(en azından şu anki performansıyla).
Şuta kalktığı zaman insan topun gireceğini inanıyor(öyle bir oyuncu).Çok rahat adam geçiyor.
Boş kaldığı zaman şutu teredütsüz potaya yolluyor.Tüm bunların yanında kötü bir yanıda var.
Asist sayısının azlğı. 5 asist ortalamayla oynuyor.Ki bu bir felaket.Eğer oyunun bu kısmınıda
geliştirirse iyi yerlere gelicektir...


Trapattoni vs. Domenech


Başlığa bakarsanız orada bir Otto Rehhagel'in olmadığını fark edersiniz.Savunmanın karanlık yönleriyle bizleri selamlayan iki teknik direktörün karşılasması.Hemen yazıya başlamadan önce söyleyeyim. Şu ''adidas''ın yeni formalarını hiç beğenmedim.Herkes bodyci çocuk olmuş.He bide formanın arkasındaki ''X'' işareti var.Merak ediyorum oyuncu isimleri nasıl yazılacak o parlak ''X'' in üzerine. Neyse maça dönelim. Domenech'in grup maçlarının sonlarına doğru keşfettiği hücüm sistemi(henry,anelka,gignac,benzema.... gibi isimlerin olduğu takımda defans oynatma olayından vazgeçtiği için ona plaket verme gereği hissediyorum nedense...) iyi işliyor. En azından pozisyon zenginliği katıyor takıma.Dün Gignac ve Gourcuff çok kötüydü.Öyle ki Gourcuff bir ara topları taça vurmaya başlamıştı.Fransa'nın maçtaki en iyi oyuncusu kuşkusuz Nicolas Anelka idi.Bütün herşeyi yaptı futbol adına.İrlanda tarafında ise Duff eski günlerinden bir kaç kare sundu bizlere.Özellikle topu ayağına aldığı zaman adamın klasını görebiliyorsun.İrlanda televizyonu maçın adamını Kevin Doyle olarak belirledi.Bütün topları ezen bir adam nasıl maçın adamı olabiliyorsa...
Fransa'nın 2.yarıda sahada bulunan kadrosuna bakınca ''Alou Diarra'' dışında herkesin kanat oynayabildiğini görüyoruz.(Lloris'i saymıyorum)
1.Sagna (zaten kanat oyuncusu)
2.Gallas (solbek oynayabiliyor)
3.Abidal (Barça'nın solbeki milli takımın stoperi :p)
4.Evra (kanat oyuncusu)
5.Lass (sağbek oynayabiliyor)
6.Anelka (forvet olmasına rağmen sağ kanat oynayabiliyor)
7.Henry (forvet oğlu forvet olmasına rağmen sol kanat oynayabiliyor)
8.Gourcuff (her iki kanattada görev alabiliyor)
9.Gignac (domenech bi ara onu sağ kanat olarak bile kullanıyordu)

Cumartesi, Kasım 14, 2009

Yorum Yok...


Ülkemizde ilk amerikan güreşi furyası Flash Tv'nin 98 yılı WCW şovlarını göstermesiyle başladı.
Özellikle anlatıcıların salak salak konuşmalarıyla rezil ettiği program büyük beğeni toplamıştı. O zamanın büyük fenomenleri vardı.Bunlar Goldberg, Kevin Nash namıdiyar BiG SeXY , Madusa gibi isimlerdi. Şimdilerde ise yine bu furyanın içindeymişiz gibi gözüküyor. Özellikle Fox ve eurosportta yayınlanan programlar büyük beğeni topluyor.Kısa zamanda ülkemizde kendi fenomenlerini yaratmış bulunmaktalar.Şimdinin yıldızları ise ReY Mysterio , Jeff Hardy , Big Show ve Undertaker. Üstte gördüğünüz formaya gelelim. Bir forma üreticisinin internet sitesinde gördüğüm '' Undertaker forması''.İşte bu insanların bu konuda ne kadar manyaklaştığını gösteriyor.... YUH ULAN :)

LeBron önümüzdeki sene ''23'' olmayacak...

Önümüzdeki sene MJ'e saygısından dolayı 23 numaralı formasını asacağını söyleyen LeBron James.Tamam Jordan gelmiş geçmiş en iyi topçu fakat ''23'' Kingede yakışıyordu. MJ LeBron'u kararından geri döndür.....

Çarşamba, Ekim 14, 2009

BİR İNSANIN UTAH MAÇLARINI İZLEMEMESİNİN 10 SEBEBİ :)


Dün gece Utah'ı bu sene ilk defa izledim.76ers'i bir kaç defa izlemiştim, onlar tam curcuna hiç boşuna kendimi yormıcam philadelphia için.Onların durumu Beşiktaş'ın süper ligdeki organizasyonsuzluğuna benziyor(TABATA:Lou Williams).Neyse dönelim Utah'a saktlardan dolayı iki çaylak maça ilk beş başladı.Maynor biraz Rafaer Alston'a benziyor.Matthews ise iyi bir potansiyele sahip bence.Ayrıca şut stilide bi garip.İsmail Şenol , Matthews'ın iyi bir şutör olmadığını söylemesine rağmen adam 4'te 3 ile oynadı 3 sayı çizgisinin gerisinden

Gel gelelim ''bir insanın utah maçlarını izlememesinin 10 sebebine''

1. Jerry Sloan çok mola alıyor.Maçlar çok geç bitiyor bu yüzden.(öğrenciler için kötü bi durum)
2. Jerry Sloan sinirli günündeyse mutlaka kendini oyundan atılırken buluyor.
3. Artık içi geçmiş bir oyun oynamaları.Bu özellik ile Detroit'in 1-2 sene önceki halini hatırlatıyorlar.Sheed görevini Boozer(Bozar) üstlenmiş durumda.
4. Andrei Kırılenko.Bazen bu adam bilgisayar oyunlarındaki raitingine inanmak istemiyorum...
5. Maçları geç başlıyor genellikle bu da bizim için yine kötü.
6. Utah şehri çok antipatik bir şehir.
7. Fesenko.......
8. Ronnie Brewer'ın pota altı bitirişleri(başka türlü bitiremiyor ki,şutu çok kötü).
9. Utah'ta Memo olmasaydı şuan Türkiye'de bu popülerliği olmazdı.Memo için takip edenlerin hayal kırıklığına uğramaları.Maçlarda Memo'nun özellikle 2.çeyrekte oyuna hiç uğramaması(dünde 24 dakika oynadı).
10. Utah'ın salonundaki potaların kırılacak gibi naif durmaları...

Cuma, Eylül 18, 2009

''We are Golden''


Galatasaray'ın maç öncesi iki büyük avantajı vardı.Bunlardan birincisi Pana taraftarlarının maça fazla ilgi göstermemesiydi.İkincisi ve en önemlisi ise Djibril Cisse'nin kart cezalısı olmasıydı.
Maça Galatasaray iyi başladı ve hemen 5.dakikada Elano ile öne geçti.Pana savunması ve kalecisi maç boyunca Galatasaray'ın gol atması için uğraştılar.Galatasaray maça hücüm alanında iyi başlamasına rağmen arka alanda sıkıntı çekmeye başladı ilerleyen dakikalarda.Bu sıkıntının üzerine Emre Güngör de sakatlanıp çıktı.Yerine ise sağbek olarak kulübede duran fakat oyunda solbek oynayacak olan Uğur Uçar girdi.Uğur solbeke geçince haliyle Hakan'da stopere geçti.Yalnız bişeyide belirtmeden geçemiyicem.Hakan Balta çok kötü oynadı en azından ben beğenmedim.İlerleyen dakikalarda Hakan Balta'nın Salpingidis'i kaçırması Galatasray savunmasının dengesini fena şekilde bozdu.Uğur'da geriden hücüma beklenen katkıyı veremedi.Yinede Galatasary ilk yarının sonlarında da etkili olan taraftı.İlk yarı 0-1 bitti.
İkinci yarıya yine Galatasaray iyi başladı ve daha iki dakika geçmemişken golü buldu.Yalnız bugol şahaneydi.Gol Baros'tan geldi.Golün asistini ise ilk golün sahibi Elano verdi.Pana ikinci yarıda Ninis'in girmesiyle iraz hareketlendi.Özellikle Gilberto ve Leto etkili olmaya başladı.Tam işler Pana'ya dönmüşken Elano'nun frikiği savunmaya çarpıp ağlara gitti.Ama Galatasarayda orta sahada bir yorgunluk vardı ve Rijkaard bunu görüp Arda ve Barış'ı aldı.Barış iyi oynamadı.Arda ise karşı takımın oyuncularını şebek etti.Son anlara doğru Salpigidis'i iyi kaçırmaya başladılar.Yine böyle bir pozisyonda Franco ile karşı karşıya kalan Salpingidis'in vurşunda top Franco'nun malca bakışları arasında ağlarlarla buluştu.Kalan dakikalarda gol olmayınca maç 1-3'lük sonuçla bitti.

İLGİNÇ NOTLAR:
-Pana'lı oyuncular sürekli yerdeydiler özellikle Leto yerden kalkamadı bir türlü.Leto Atina olimpiyat stadınd oynayacağına gidip Hollywood'daki film stüdyolarında oynasa daha iyi para kazanırdı !
-Emre Güngör'e yazık hala Euro 2008den kalma sakatlığıyla boğuşuyor.
-İstanbul Olimpiyat Stadı ile Atinadaki olimpiya stadını karşılaştırmaya kalksak üzülerek söylüyorum ama Atina 20 çeker.

Çarşamba, Eylül 16, 2009

BU TARAFTARA PUAN YAKIŞIRDI !




Saat 21:45 olduğunda Türkiye'de hayat durdu.Beşiktaşlılar Manchester United karşısında takımlarının nasıl bir oyun ortaya koyacağını merakla beklerken diğer yanda anti futbol taraftarları olarak adlandırdığım kişiler ise ''İnşallah Bjk 10 tane yer''
düşüncesindeydi.Ama hayal kırıklığına uğradı o anti futbol taraftarları.Çünkü Beşiktaş'ın oyunundaki tek eksiklik goldü.Mücadele etti,koştu,pres yaptı,top aldırmadı.Fakat tüm bunlara rağmen 77.dakikaya kadar vasatın altında bir futbol oynayan Manchester bir şans golüyle öne geçti ve maç nerdeyse o anda herkes için bitti.Tüm maç boyunca ismini bir-iki kez duyduğumuz bir adam Scholes gelip golü attı.
Maçın kırılma anı en iyi oyuncumuz Serdar Özkan'ın 59.Dakikada yerini Yusuf'a bırakmasıydı.Yusuf oyuna girdikten sonra İbrahim üzülmez solbekte yalnız kaldı ve Manchester maçın başından beri iyi kullanmaya çalıştığı sağ kanattan etkili olmaya başladı.Yani Yusuf oynasa bile ''10 Numara'' oynamalı,sol kanatta oynayacak fizik kapasitesi yok.Tabata çok geride kaldı ve ürkek oynadı.Tello kesinkle maça ilk onbirde başlamalıydı o oyuna girdikten sonra orta saha ile hücüm arasındaki organizasyonu sağladı Beşiktaş.Holosko dikine çok iyi oynadı Tello ve Bobo oyunda olsaydı daha etkili olabilirdi.Her şeye rağmen takımdaki kazanma isteği taraftarı umutlandırdı.Fakat Beşiktaş'ın bir sorunu var.Topu geriden çıkaramıyor.Bunun sebebi de Cisse'nin takımdan ayrılması.Çünkü hücüm ile defans arasındaki bağı sağlayan tek oyuncuydu.Fink ve Ernst o tür oyuncular değil.Bu oyuncular daha çok defansif oyuncular.Neyse, herşeye rağmen takımın oyunu mutlu etti beni.Yani öyle Sergen Yalçın'ın lanse ettiği gibi kötü oynamadı takım.Burda bir cümlede İbrahim Kaş ve İbrahim Üzülmez'e ayırmak istiyorum.İkisi de kanatlardaki defansı çok iyi yaptı ama hücümda nerdeyse hiç yoktu.İbrahim Kaş, Nani'yi çok iyi tuttu, maç boyunca nefes aldırmadı ama bir kere vurdurdu o top da dönüp gol oldu.Diğer iyi oyuncular ise Sivok ve Ferrari idi.En azından Beşiktaş önündeki maçlara umutla bakabilir.

Salı, Eylül 15, 2009

Türkiye-Sırbistan

Hakikaten bu maç ile ilgili teknik yorum yapmak insana zor geliyor.Çünkü hava atışından son topa kadar müthiş bir çekişme vardı.Kısacası milli takımımız maçı savaşarak, yerden yere atlayarak kazandı.Sırbistan'da biraz şans faktörü biraz da Teodosic faktörüyle uzatmalara geldiler.Zaten uzatmalarda sayı bile attırmamamız ne kadar ölümcül, sert bir savunmamız olduğunu gösteriyor.Dün fazla iyi hücüm edemedik.Bunun nedeni Hidayet'in 16/1 ile 4 sayıda kalmış olmasıydı.Bunlara ve sakatlığına rağmen 7 ribaund 2 asist ve 4 top çalma yaptı ayrıca yine son anlarda sahneye çıkarak maçı getidi takıma.Ersan kuşkusuz maçın yıldızıydı.22 sayı 11 ribauntluk performansı herşeyi anlatıyor.Ersan maçta herşeyi yaptı.Kaçan faullerden sonra hayati ribauntları aldı, blok yaptı, bazen kısa forvet bile oynadı.Ayrıca maçı kazandıran basketi attı.Kerem ve Ömer Aşık'a da bi parentez açmak isterim.Kerem Tunçeri özellikle maçın son anlarında kalitesini konuşturdu.Son anlardaki kritik serbest atışları sayı yaparak oyunda kalmamızı sağladı ayrıca Ender ile birlikte takımın asist yükünü çektiler.Kerem Tunçeri'nin rakamlarıda etkileyiciydi 9 sayısı(hepsi kritik anlarda) ve 7 asisti vardı.Ömer Aşık'a gelince, Ömer çok iyi bir basketbolcu olduğunu turnuva boyunca bize gösterdi.Özellikle İspanya ve Polonya maçlarında.Bu maçtada sahanın her iki tarafındada müthiş bir performans sergiledi ama şu faullerde olmasa bir - iki faul daha atsaydı belki uzatma oynanmıyacaktı neyse yine de iyi oynadı.Sırbistan'a gelince, Sırbistan dün Teodosic sahada yokken yaratıcılıktan uzak ne yapacağını bilmeyen bir takım görüntüsü çizdi.Tabi bu yaratıcılıktan uzak oyun anlayışının bir sebebi de savunmamızdı.Özellikle Tepic,Tripkovic ve Krstic'i mükemmel savunduk.
Şimdi maçtan bazı notlar vericem :
-Sırbistan uzatmada ''0'' çekti !
-İlk defa 12 DEV ADAM , Sırbistan'ı resmi bir maçta yendi.
Son olarakta Milli takım oynadığı son 11 resmi maçın hepsini kazandı.
Slovenya önünde başarılar 12 DEV ADAM...

Pazartesi, Eylül 14, 2009

HAFTANIN GEYİKLERİ

Haftanın en çok konuşulan konularını pardon yani geyiklerini burada paylaşacağım


-Derbiden sonraki geyiklere bakalım hemen:
.Galatasaray morarttı.(Yazar Notu:En yenisi bu)
.Mustafa Denizli bunamış,bıraksın artık yav !(Yazar Notu:Geçen sene öyle demiyodunuz.)
.Holosko nasıl oynamaz !(Holosko'nun girdikten sonra yaptıkları ortada.)
.Galatasaray normal oyununu oynasayadı 8 gol birden atardı.(Yok artık LeBron James !)
.Herkes haddini bilecek.Kuş katliamı var bu sene !(HahA ! İğrenç bir espri.Ben bile daha iyisini yaparım !)
Neyse derbiyi bırakalım,ve diğer geyiklere bakalım.


-Necati Ateş , Ankaragücü maçında Antalyaspor adına gol atınca : Necati Türkiye'yi özlemiş geyiği başladı.(Eee! İnsan İspanya 2.liginde oynayıp gol atamazsa sıkılmaz mı?)
-Trabzon boşuna forvet arıyormuş , Egemen'i oynatsınlar. (Galiba Broos'un suyunu soğutmaya başladılar.)
-Serena Williams hakikaten o çekik gözlü zayıf hakemi fena döverdi !(Doğru söze ne denir !)
-F1'de Force India'nın Belçika ve italyada aldığı başarılı sonuçların ardından ortaya şöyle bir geyik çıktı:Lastik üreticisi Bridgestone'nun Force India için daha iyi lastikler vermesi sonucu bu başarıların ortaya çıktı. (YORUMSUZ)
-Ferrari'nin pilot kadrosu Real Madrid'in kadrosu gibi ! (Doğru.Bodoer,Schumacher,Massa,Raikkonnen ve Fisichella gibi kadro müthiş.)